Bazı şarkılar vardır
Kanatlarında yağmuru taşıyan kelebeği anlatır
Kırmızı bir çakmak gibi neşeli ölmek olurdu o şarkının adı,
Ardında yalnızca nemli sigaralar bırakmanın acısı_____
Çıkış yapacakları tarihten bir hafta önce Soobin Beomgyu'yu Han Nehri'nin kıyısına getirmişti. Son bir hafta olduğu için her yere menajerleriyle gidiyorlar, günün on saati çeşitli derslerle son rötuşları yapmaya çalışıyorlardı. Bu tempoda bir çalışmadaysa ne birbirleriyle ne de kendi kendilerine vakit geçirmeye zamanları oluyordu.
Hava kapalı ve soğuktu. Yurt binalarına geldiklerinde arabadan inerken yorgunluktan bacakları titriyor, vücutlarındaki her bir kas çığlık atarcasına ağrıyordu. Soobin anahtarı Yeonjun'a uzattı ve binanın kapısını açmasını bekledi.
Diğerleri teker teker yukarı çıkarken en arkada kalan Soobin onu bekleyen Beomgyu'ya baktı. Eski zamanlardan, ta ilk tanıştıklarından kalma bir alışkanlık: Beomgyu Soobin'i izler, onu bekler, onunla hareket ederdi. Soobin artık ensesindeki tüylerin dikilmesini sağlayan, hep orada olan o bakışa alışmıştı.
Beomgyu güçlü biri değildi; kolları ve bacakları dokunsan kırılacaklar gibi ince, kalbi birazcık fazla çalışırsa kırılacak gibi hassastı. Kavgaya yanınıza çağırmak isteyeceğiniz son kişiydi. Kendisine bile doğru düzgün bakamıyordu ki bir başkasını koruyabilsin.
Bunlara rağmen Soobin o bakışı üstünde hissettiğinde hızlı atan kalbi yavaşlıyor, ellerinin teri kuruyor ve diken diken olmuş tüyleri yumuşuyordu. Beomgyu onu güvende hissettiriyordu.
"Yanghwa Köprüsü'nün altına gideceğim."
Beomgyu gözlerini bir kere, iki kere kırpıp ona bakmayı sürdürdü. Soobin boğazını temizleyip devam etti.
"Benimle gel."
Hiçbir şey demeden yola koyuldular. Yağmur çiselemeye başladı, ardından da hızlandı. İkisinin de şemsiyeleri veya kapüşonları yoktu. Soobin Beomgyu'nun soğuktan titreyen elini tutarak koşmaya başladı.
Ezbere bildikleri, hep beraber ezberledikleri sokakları geçerken Beomgyu çıkış yaptıktan sonra bunu bir daha ne zaman yapabileceklerini ve geleceklerini düşündü. Tüm gençliğini verdiği mesleği için bir daha insanların ve yağmurun arasından koşmamak küçük bir bedel gibiydi.
Geleceklerini, geçmişlerini ve Soobin'in elinin sıcaklığını düşündü.
Yanghwa Köprüsü'nün altına geldiklerinde koşmaktan nefes nefese, yağmurdansa sırılsıklamlardı. Ciğeri yanıyordu. Çıkış sahneleri için en iyi formlarında olmaları gerekiyordu ama içi titreyerek bunun umurunda bile olmadığını fark etti.
Şu anda istese köprüden atlayıp boğulabilir, sosyal medya hesabında kariyerini başlamadan bitirecek bir şey paylaşabilir veya karşısındaki adamın dudaklarına yapışabilirdi. İlk ve son olasılıkların aynı kapıya çıktığını düşündü. Hayatının kendi ellerinde olduğunu ilk defa bu kadar keskin bir şekilde hissediyordu.
Derin, soğuk bir nefes aldı. Ciğerlerini delip geçtiğini hissetti. Soobin'in elini bıraktı.
"Neden buraya gelmek istedin?"
Soobin üstündeki kesinlikle Yeonjun'un olan bol bomber ceketin ceplerini karıştırıyordu. Hiçbir şey söylemeden ceplerden birinden bir sigara paketi, diğerinden de kırmızı bir çakmak çıkardı.