-8-

16.1K 1.4K 821
                                    

Yol uzun sürmüştü. Şuan evin önündeydik. Saat sabaha karşı 5 gibiydi. Deli gibi yorgunduk. Yarın sabah ise yola çıkacaktık. Şansımıza kızlardan hiçbiri şuan regl değildi. Ve bende.

Gideceğimiz yere rezervasyon yaptırmıştık. Otel yerine 3 günlük bir havuzlu villa tutmuştuk. Yemek, kahvaltı bizdeydi. Denize sıfırdı. Hepimiz gerçekten neşeli ve mutlu olsakta belli edemiyorduk.

Arabanın arkasından çantamı alıp bagajı kapattım. Diğerleri çoktan almıştı. Açık kapıdan içeri girdim. Venatorlar koltuklara yığılırken bende L koltuğa kendimi attım. Yolculuklar gerçekten beni kötü yapıyordu. Koltuğun diğer tarafında ağırlık hissetmemle gözlerimi araladım. Maskeli başucuma oturmuştu. Gözlerimi kapattım. Buradaki herkes 2 gündür uykusuzdu. Hatta Buğra ile Ceylan çoktan uyumuştu. Sanırım merdiven dahi çıkamayacak kadar bitiktik.

.........

Karan Yamaç Lindhel

Bazı acılar vardı. Vücudunu titretebilecek acılar.

Şimdi sarı saçları yüzüne düşmüş Magenta'yı izliyordum. Küçük, kalkık bir burnu vardı. Gözleri bal rengindeydi. Güneşte resmen sarı oluyordu. Up uzun kirpikleri vardı. Kısa boyuyla insanlara dikleniyordu. Yanımda fazlası ile minik kalıyordu. Zayıftı. İçinde organ olduğunu sorgulatacak kadar ince belliydi. Bembeyaz teni, keskin ve ters bakan gözleri vardı. Tanrıça denilebilirdi. Bir bakanın birdaha bakacağı kadar güzeldi. Ve bu beni cinayete sürüklüyordu. Kimseyle paylaşmak istemiyordum. Sadece ben dokunabilirdim. Asla kısıtlayıcı bir adam olmamıştım. İstediğini giyebilirdi. Bakanın gözlerini oyacağımı bildiğinden kısa şeylerle çok uğraşmıyordu. Bana adını söylememişti. Ekibede. Kendini Magenta olarak tanıtmıştı. Annesinin en sevdiği renkti. Adını biliyordum.

Başarılıydı. Onun ekibe katılacağını biliyordum. Öğrendikten hemen sonra dosyasını istemiştim.

Tesisin savurup atabileceği birisi değildi. Hatta zorlasa tesis yöneticiliğine geçebilirdi. Tesisten birinin saygısızlık yapabileceği bir kademede değildi. Sinir olduğuna keyfince ceza hükmü verebilirdi. Hiç başarısız görevi yoktu. Ve bu tesiste onu dahada yukarı taşıyordu. Tek bir görevde 150 eğitimli adam öldürebiliyordu. Dikkatliydi. Kamuflajlı keskin nişancıları fark edip alınlarının tam ortasından vurabilecek kadar.

Annem ben küçükken saçımı okşardı.

"Hislerini belli etme anneciğim. Asla kendini insanlara açma. Maskeni tak oğlum." Derdi ninni gibi sesiyle. Lakabım buydu. Maskeli.

Ölmüştü. Hâla kabul etmiyordum. Annem ölümsüzdü. Parlak mavi gözleri bana ölü lacivert olarak geçmişti. Annem gözü açık öldüğünde gözleri gözlerim olmuştu. Sislenmişti. Koyulaşmıştı.

Bir anda sıcak avuç içimde soğuk bir el hissettim. Başımı kaldırıp avucuma baktığımda Mavi'nin küçük elini gördüm. Sıp sıkı tutuyordu. Dudaklarım yana kıvrıldı. Uyuyordu. Dolgun dudakları hafifçe aralanmıştı. Temas bağımlısıydı. Eskidende sürekli sarılır, öperdi. Eğer kalabalık biryerdeysek elime yapışırdı.

Elimi çekmedim. Başımı geriye atıp koltuğa yasladım. Aklıma gelen şey ile tekrardan diklendim.

Üşümezdi değil mi?

Deli gibi kızgındım, kırgındım. Buna rağmen elimi elinden çekmeden yan tarafa çıkardığım ince hırkamı üzerine örttüm. Yazın sonlarına daha vardı. Ama dağ başında olduğumuz için burası daha serindi.

MAGENTAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin