Konfüzyon

7 0 0
                                    




Köln, 2017


Kafam allak bullak bir şekilde kanepede uyandım, tavana bakıyordum. Düşüncelerim kafamın içinde ışık hızıyla geçip gidiyordu. Üzerimden tır geçmiş gibi hissediyordum ama ne olduğuna dair parçaları bir araya getirip, belirli bir şeyi hatırlama çabası başımı fena şekilde ağrıtıyordu. Şakaklarım aniden seğirince çığlık attım ve parmaklarımı ağrılı bölgenin üzerinde gezdirdim. Parmaklarımın ucunda ıslaklık hissediyordum ve gözlerimi açıp bakmaya pek cesaret edemedim çünkü şüphelendiğim gibi hissettiğim ıslaklık, kandı.

Bana neler olmuştu böyle. Birisiyle kavga mı etmiştim. Aklımdan, hiçbir şeyi hatırlamayacak kadar çok şey geçiyordu. Bir şeyler hatırlamaya çalışmam boşunaydı. Düşündükçe kafamda daha fazla soru oluşuyordu. Büyük bir çaba harcayarak kendimi kanepeden attım ve yere düştüm, battaniyem de benimle birlikte düştü. Normalde bu durumda herkesin aklına ilk gelen şeyi yapmaya çalıştım, ayağı kalkmak. Bunu yapamadığımı anladığım an donup kaldım.

Kusacak gibi hissediyordum ve sadece çığlık atmak istedim ama ağızımı ellerimle sıkıca kapattım. Bunların hepsi rüya olmalıydı, yoksa nasıl olur da bacaklarımın ampute edildiğini hatırlamazdım. Uyanacağımı umarak, ampute bacaklarıma birkaç kez, belki binlerce kez vurdum. Aniden vücudumda bir karıncalanma hissettim ve her şey karardı.

"Charlie! Charlie! Uyan! Artık eve git, biraz ara ver! "

Ter içinde uyandım, yaptığım ilk şey üzerimdeki örtüyü yere fırlatmak ve hala yerinde olan ayaklarıma bakmak oldu. Çok korkmuştum, yanımda dikili duran adamın gözlerinin içine baktım. Bakışları kelimelere gerek duymadan her şeyi ortaya atıyordu. O da en az benim kadar şaşırmıştı sanki. Onun Eisenberg olduğunu anladığımda rahatladım, hiçbir şey gerçek değildi.

"Lanet olsun Brior!" diye bağırdı. Sinirlendiğni belli etmek istediği durumlarda hep soyadımla seslenirdi.

"Artık acilen eve gidip biraz dinlenmen gerekiyor! En az bir hafta veya birkaç gün!"

Sert ve emredici tonu beni korkutması gerekse de ona sadece gülümsedim, o anda onun sayesinde gerçekliğe dönebildiğim için mutluydum.

"Dinlenmek bana göre değil Victor."

Eisenberg her zamanki gibi gözlerini devirdi ve cevabımdan hiç memnun kalmadı ama buna başka şekilde alışmamıştı. Sinirlendi, bana doğru uzandı ve beni yataktan çekti, önlüğüm tamamen buruşmuştu.

"Charlie... yine önlüğünle mı uyudun!? "

"Pardon anneciğim!" diye dalga geçtim. Daha önce yüzünü gördüğüme hiç bu kadar sevinmemiştim.

Uyku bozukluğumla ne yapacağımı bilmiyordum ama bir noktada ona bundan bahsetmem gerekiyordu. Victor Eisenberg'le ilk tanıştığım günleri hatırladım. Tıp tarihinde var olan en büyük pislikti ya da en azından onun hakkında söylenenler buydu. Psikosomatik tıp eğitimimi tamamladıktan sonra hemen Köln'deki Psikosomatik Kliniğine başvurdum. O dönemde başvurularla ilgilenen kişi Eisenberg'di ve o günleri hatırlamak beni güldürüyordu. Ilk başlarda gözüme tam bir pislik gibi görünüyordu. Beni, işle hiçbir ilgisi olmayan ve çok kişisel ve aptalca sorularla bombalamıştı. O sırada sorularına cevap vermeyi reddetmem hoşuna gittmişti ve o günden bu güne kadar hep birlikte çalışmıştık. Onun yanında geçirdiğim birkaç yılın ardından hakkında neden dedikodular ve nefret hikayeleri anlatıldığını anlamıştım.

Psikoterapi alanında en başarılı uzmanlardan biriydi, oldukça pahalı bir arabası vardı ve çok zengin olduğu her haliyle belli oluyordu. Bunlar herkesi kıskandırabilecek şeylerdi. Aynı zamanda uzun boyluydu, buz mavisi gözleri ve kar beyaz saçları vardı. Aslında yeteneğini boşa harcayıp modellik yapabilirdi. Onu çok uzun süredir tanıyordum ve kötü bir insan olmadığını çok kısa bir sürede anlamıştım. Fakat ondan nefret etmek isteyenler hâlâ nefret ediyordu.

"Hayal kurmayı bırak! "

"Kahretsin, beni korkuttun! "

Boş duran hasta odasından çıkmadan önce biraz tereddüt ettim, bir an Eisenberg'e rüyamı anlatmayı düşündüm ve düşünmemle birlikte ağızımdan kaçtı aklımdakiler.

"Hiç aklını kaçıracak kadar gerçekçi rüya gördün mü Victor? "

Ciddi bir yüz ifadeyle döndü ve gözlerini benim gözlerimden ayırmadı, hiç bir şey söylemedi. Nedense bu sefer bakışlarına anlam veremedim ve ona sadece şaşkın şaşkın baktım. Sanırım beş dakika boyunca, ya da ben öyle hissetmıştım, birbirimize baktık. O kadar tatsız ve rahatsız edici bir durum içerisindeydim ki hemen odadan çıktım. Az önce ne yaşanmıştı. Neden bana öyle bakıyordu?

MIND PRISON| BLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin