gölge • 14

60 13 0
                                    


Mehlika geleli dört gün kadar olmuştu. Gelişiyle bu eve neşe getirdiğini itiraf etmem gerek. Çok kafa bir kıza benziyordu. Pratik, zarif, akıllı, becerikli ve nazikti. Keşke beni görse de tanışıp dost olsak. Kız kıza iki muhabbetin dibine vurmayı nasıl özledim bir bilseniz.

Neyse tamam, dramatikleşmeyelim.

Mehlika'ya dönelim. Uras'la aralarında duygusal bir şeyler olduğuna dair şüphelerim bu dört günde iyice artırmıştı. Çünkü bizim kendi şahsına münhasır Uras, mesele Mehlika olunca bambaşka biri olabiliyor, fark etmeden bazen iyice saçmalıyor, onun bir dediğini iki etmiyor hatta bakışlarından dahi anlıyordu. Üstelik elinde olsa onu daha fazla görmek için yedi yirmi dört bizim evde kalacaktı. Gecenin on bir on ikilerinde zorla evine gönderiyorduk beyefendiyi. Sabah erkenden de şıp diye damlıyordu kapıya.

Yine de yüzde yüz eminim diyemem çünkü Uras zaten garip, rahat ve saçmalayabilen biri. Eskiden de buraya sık sık gelirdi. Belki Mehlika'ya özel değildir. Yahut belki beslediği o anlamda bir duygu değildir. Hem kız da gayet ciddiyetini ve sınırlarını koruyor. İşin aslını zamanla göreceğiz.

Her neyse. Bugün Mehlika yakın arkadaşlarıyla kız kıza vakit geçirmeye gitti. Üstelik gece de onlarda kalacakmış. Yani yine Berzan ile baş başayız.
(Bunu söylerken erken konuştuğumu ve gecenin devamında olacakları  bilmiyordum.)

Klasik akşamlarımızdan birini yaşıyorduk. Evdeydik. O kitap okuyordu, ben balkonda oturmuş yıldızları seyrediyordum. Serin olunca üşüyüp içeriye girdim. Bulutlar vardı ve rüzgar çıkmıştı. Yağmur yağacak gibiydi.

Öyle de oldu. Yağmur damlalarının sesi açık balkon kapısından işitilir hâle geldi. Saat iyice geç olmuştu ki Berzan kitabını bırakıp banyoya geçti. Dişlerini fırçalayıp uyuyacaktı anlaşılan. Tahmin ettiğim gibi, oturduğum koltuktan koridor görünüyordu ve banyodan sonra odasına geçtiğini fark ettim.

O uyumuş, ben de karanlık odada yalnız kalmıştım. Kanepeye boydan boya uzanmış, düşüncelere dalmıştım. Bir sürü şey doluştu zihnime. Hayalet olarak uyanışımdan tutun da bu cinayetli meselelere, Alara'ya, Berzan'a ve Uras'a, bu eve, aileme, Mehlika'ya dek bir sürü şey...

Aradan ne kadar zaman geçmişti bilmiyorum, sıkılarak ayağa kalktım. Balkona çıktım. Parmaklıklara yaklaşıp yaslandım. Her geceki rutinimdi bu benim. Bazı geceler yanıma Işık da gelir, uzakta bi köşeye kıvrılırdı. Malum aramiz limonidir.

Rüzgar saçlarımı uçururken sokak lambalarının aydınlattığı karanlık ve ıssız sokağa baktım. Gece çökünce dünyanın gürültüsü kesilmiş, herkes kabuğuna çekilmişti. Yalnızca yeryüzüne düşen yağmur damlalarının melodik sesleri yankı buluyordu.

Bir süre bu atmosferde bulunmak sıkıntımı gidermiş, beni rahatlatmıştı.

Yarım saat kadar bunun tadını çıkarmış olmalıyım.

Gecenin sükûtunu bölen bir araç gürültüsü gittikçe yaklaştı. Yaklaşan yalnızca bir araba değil, bir belaymışçasına rahatsız hissettim. Önsezi.

Farları yanan araç, sokağın en uzak köşesinde park etti. Az sonra içinden inen kişi bir gölge gibi süzülerek asfalt yolda ağır adımlarla yürümeye başladı. Binanın önüne geldiğinde durdu. Aslına bakarsanız yürümeye başladığı ilk andan itibaren kim olduğunu biliyordum sanki. Huzursuzluğumun sebebi belki de haklı olduğumu görmekti.

Dört gündür ortalarda yoktu. Bu da kaygılarımı gidermişti ama anlaşılan gereğinden erken rahatlamışım.

Kollarını iki yana açarak başını yukarıya kaldırdı ve yağan yağmurun altında ıslandı. Üzerindeki mini etek ve bağrını açıkta bırakan askılı ince kıyafetle hastalığa davetiye çıkarıyordu da diyebiliriz.

GölgeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin