"Beni evime kadar yürüttüğün için teşekkür ederim." dedi cılız bir sesle Wooyoung, yaşadıklarını şu anlık atlatsa da içindeki ses bu gece susmayacağını söylüyordu.
"Sorun değil, adın neydi bu arada?"
Siyah sokaklarda yürümeyi sürdürdü."Jang Wooyoung."
"Güzelmiş adın." dedi, Wooyoung şaşırdı;
"Kendi adını söylemeyecek misin?" dedi gözlerini yoldan ayırarak. San'a jeton birkaç saniye sonra düştü.
"Adımı bilmiyor musun?" bir kaşını kaldırdığında etrafına yaydığı enerjiden haberi yoktu. Wooyoung sadece omuzlarını silktiğinde cevabını kendisi verdi.
"Choi San, oyuncu olduğumdan tanıyorsundur diye düşündüm. İnsanlar genelde önceki hayatlarında beni tanıdıklarını söylüyorlar, tanıdık geliyormuşum."
"Bana hiç tanıdık gelmedin."
"Üzdü, ben seni ilk gördüğümde zaten tanıyormuş gibi hissetmiştim oysaki."
"Hayır! Öyle demek is-"
Wooyoung cümlesini bitiremeden çalan telefonu odağını dağıtmıştı, cebinden çıkardığı telefonda bilinmeyen bir numara yazıyordu. Olduğu yerde durup telefonu açmak için kulağına götürdü:
"Alo?"
dedi fakat cevabını bir yan sokaktan gelen
"Çocuk buralarda!" lafından aldı.
San, arkadaşının takip edildiğini anlayınca biraz öteden gelen ayak seslerinin ters yönüne doğru koşmaya başladı Wooyoung'un ince bileğinden tutarak.İleriye doğru hışımla ilerlemelerine rağmen arkadan koşan birkaç siyah kuşamlı adamlar daha hızlı görünüyordu, aynı zamanda Wooyoung'un bacakları da bu kadar koşmaya hazırlıklı değildi. Yorulmuştu ikisi de.
"Bizi uğraştırmadan gelin!" diye bağırdı arkadaki adamların başı, manipüle edilmeye her şekilde açık ve yorgun Wooyoung'a mantıklı gelmişti bu, sonuçta her türlü yakalanmayacaklar mıydı?
Wooyoung yavaşladı ve San'a bıraktığı bileğini kendine doğru çekmesi dikkatini de çekmişti San'ın.
"Ne yapıyorsun? Gitmemiz gerek."
Diyerek zıplaya zıplaya Wooyoung'u çekiştiriyordu."Boşver, her türlü yakalanacağız."
"Ben halledeceğim, koş."
"Yoruldum." Dediğinde hiç düşünmeden Wooyoung'un bacakları ve boynundan tutup kaldırdığı an koşmaya devam etti.
"Sen, ne-"Wooyoung'u kucağına aldığı için yavaşlaması gerektiği halde daha da hızlanmıştı San, 'yapamazsın' lafı motive ediyordu onu. Wooyoung'un tam tersiydi.
Biraz daha koşup köşeye döndükten sonra izlerini kaybettirip kuytu bir köşeye sığınmışlardı.
"Bugünün planında beni bırakmak var mı?"
diye sordu nefes nefese kaldığı halde hala arkadaşını salmayan San."Yok."
dedi ve kucağında Wooyoung ile olduğu yere yavaşça oturdu, nefes ritimlerinin senkronize oluşunu dinledi bir süre."Çok garip" dedi San.
kafasını San'a dönüp "Ne garip?"
"Beni gram yormuyorsun."
"Hatta olduğumdan daha rahatım."
dedi ve gözlerini hafifçe aşağı indirdi."Ben değilim." dedi Wooyoung, kaba olur mu diye düşünmeden.
"Niye ki?"
"Kucağında oturuyorum San."
yanaklarına gelen rengi gizleyemedi."Ee?"
Uzun bir sessizlik büründü Wooyoung gözlerini devirirken, fakat çok uzun sürmedi. Bulundukları terk edilmiş evin kapısı hafif aralıydı, sokaktaki lambalar içeriye yansıyor ve vücutlarının bir kısmını karanlıkla gizleyemiyordu.
Takip etmekten bıkmayan adamlar, kovalamaktan ziyade tekrar aramaya koyulmuştu bile. Islık sesleri etrafta olduklarını belli ediyordu, evin camından baktı San.
"Bu tarafa doğru gelmiyorlar, korkma." diye fısıldadı, sorun şu ki; San yalan söylüyordu.İçeriye doğru yansıyan ışıktan saklanmak için Wooyoung'u biraz daha kendine çekmişti, bu durumu anlayan Wooyoung da başını kaldırıp pencereden bakınca kendisine bakan uzun saçlı bir adamla göz göze geldiklerinde aniden San'un koynuna yine kapandı;
"Gördüler, gördüler, gördüler..." diye fısıldayıp sımsıkı kapattığı gözlerini San'ın göğsüne gömdü."Sorun değil." diyip biraz daha ışıktan uzaklaşmaya çalışan San'ın ayağını yakaladı adamlardan biri, yaklaştığını yükselen topuk seslerinden anlayabiliyorlardı. Her adımında Wooyoung'un da kalbi hızlanıyordu, San'a daha sımsıkı sığınıyordu. Kelimelerini tekrarlıyordu, en sonunda adam gelip kapıyı açıyordu ki...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
last life - woosan
FanfictionReenkarnasyonun gerçek olduğu ama kimsenin kaçıncı hayatında olduğunu bilmediği bir dünyada iki kişi. -smut -angst :(