slete

2 2 0
                                    

Gözlerini yeni yeni açtığında gördüğü ilk şey bir çift yastıkla donanmış beyaz bir yataktı Wooyoung'un. Burası onun ait olduğu yer değildi ama öyle hissettiriyordu. Şaşırtıcı bir şekilde son derece sakindi ruhu çığlık atarken. Yataktan gözleri kısık bir şekilde kalktığında yaptığı ilk şey aynada kendine bakmaktı, fakat aynada gördüğü şey kendi yansımasının dışında bir şey değildi. Bu bildiğin kumral, orta boylu daha yeni 18ine girdiği çok belli olan Wooyoung idi. Değişmemişti.

Sessiz sessiz kendini ve etrafını incelerken aşağıdan gelen bağırışma sesleriyle irkildi.
''Lucian!'' diye bağırdı bir kadın sinirli bir tavırla, Alışmadığı için üstüne alınmasa da odasının kapısını açıp önündeki merdivene doğru hafifçe yürüdü. Siyah saçlı bir kadın iç çekerek Wooyoung'a baktı yanında sinirli bir adamla. Wooyoung güvende olmadığını hissetse bile adını öğrendiği için mutluydu.
Lucian.

''Efendim?'' dedi sesi merdivenlerin ucuna ulaşsın diye uğraşarak. 
Cevap olarak daha tok bir sesin ''Gel lan buraya.'' diye bağırdığını duyduğuna erkek olduğunu anlamıştı. Elleri basit bir bardağı tutamayacak kadar titrer halde basamakları indi inanmadığı Tanrı'ya dua ederek.

Yerlerde kırılmış bira şişeleri, devrilmiş sandalyeler gördüğünde derin bir nefes alıp en iyisini dilemekten başka bir şey yapamazdı.

Annesi olduğunu düşündüğü kadın bağırmaya başladı arkasında oturup sigara içen iri yarı alkolik yaratığın desteğiyle. Elindeki askılı çantayı gösterip içindeki günlüğü çıkartıp okumaya başladı. 
''Merhaba günlük, ben Luci-''
''Geç buraları.'' dedi babası arkadan.
Wooyoung da az önce bedenine girdiği gerçek Lucian'dan daha heyecanlı olurdu çünkü içinde ne yazdığını o da bilmiyordu, kendini nasıl savunabileceğini bilmiyordu ki günlüğü o yazmış olsaydı da normalde hakkını savunmayı pek beceremezdi. Ne yalan söyleyebilir ne de duygularını açıklayabilirdi insanlara. Kalbi kırıldığında tek yaptığı şey suçlunun gözlerinin içine bakıp hiçbir şey söylememekti. İçinde söylerdi çünkü, derdini kendine anlatırdı. Asla göz teması kuramasa bile kriz anında boğulan bir çocuktan farkı olmazdı. Hareketsiz ve dilsiz.

''Genel olarak her şeyden nefret ediyorum, yanımda Seonghwa dışında kimse yok. Şu salaklarla neden yaşıyorum bilmiyorum, evlatlık olduğumu bilmediğimi sanıyorlar. Bazen annemin yanına gitmek istiyorum. Bomboş hissediyorum.''
Okudu üvey annesi Woo'nun, okudu ve okudu...
Bitirdiğinde takındığı yüz ifadesi saf sinirdi.

Wooyoung ne yapacağını biliyordu.

Kadının elinden çantayı kapıp yarım açık kapıdan kaçtı ve koşabildiği kadar koştu. Caddenin sonuna gelip bir marketin önünde nefes nefese durduğunda kimsenin peşinden koşmaya bile zahmet etmediğini anladı. Yere çömüp düzenli nefes alıp vermeye çalışırken markete de bir yandan baktı. 


''San?''




last life - woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin