tres

3 3 0
                                    

Kapı açılır açılmaz iki tane yetişkin erkeği üst üste gördüğünde şaşkınlığını saklayabilen adam eliyle "OK" işareti yapıp kapıyı öbürlerinin görmemesi için kapatmıştı. Sıkışmış nefesini verip rahatlayan Wooyoung korkudan San'a nasıl da sarıldığını fark edince kendini ondan uzaklaştırıp nefes nefese yüzüne baktı. Beklediğinin aksine San'ın yüzünde hiçbir ifade yoktu, bomboş karşısındaki adamın yüzüne bakıyordu öyle.


"Seninle uğraşacak zamanım yok."
...
"Wooyoung! WOOYOUNG!"
...
"Ne demek hastanede? Beni bekleyin."
...
"Daha fazla yaşayamam, özür dilerim Wooyoung. Yaşattığım ve yaşadığım her şey için. Aynı zamanda hem ölüme, hem de sana aşık olmak zor. Artık beni tanımıyorsun, yani..."
🔫


"İyi misin?" diyebildi Wooyoung, San'dan cevap gelmeyince hafifinden bir tokat yedi yüzüne.
"Uyan!" dedikten sonra kendine geldi San, etrafına baktı. En son da Wooyoung'a.

"Pardon, sana baka kalmışım."

"Ne var yüzümde baka kalacak anlamıyorum ki?"

"Ne yok ki, sanki yıllardır tanıyormuş gibiyim. Önceki hayatımızda tanıştığımıza eminim."

"Ben de seni önceki hayatımda falan görmediğime eminim. Kalk da gidelim buradan."

Hava soğuk, yollar güvensiz. İki adam beraber yürüyor. İkisinin de parası var fakat gidecek evi yok, ikisinin de kalbi var fakat sevecek zamanı yok.
"Şey diyecektim..." başladı kısa olan,

"Beni ölümden döndürdüğün için teşekkür ederim, minnettarlığımı nasıl belli etsem bilemedim."

"Sorun değil, belki de numaranı verebilirsin. Yine başına bir şey gelirse yardım ederim."
Güldü Wooyoung burnuyla,

"Ne ironik."

"İronik olan ne?" kafasını Wooyoung"a döndürdü.

"Asla sana yarımcı olamıyorum, seni birkaç saatliğine tanımama rağmen benim için yaptıklarına bak. Numaramı versem bile faydalanan benim."

"Belki farkında değilsin ama senin etrafında olmak beni mutlu ediyor." dediğinde yola bakan gözleri yanındakine dönmüştü Woo'nun, San sözüne devam etti;

"Sanki yıllardır sevişiyormuşuz gibi hissediyorum."
Wooyoung'un gözleri açıldı bir anda, duymayı beklediği son şey buydu.

"NE?!" dedi. San'dan önce durduğu için arkasında kalmıştı biraz.

"Ne ne?" diyebildi San.

"Sevişmek ne demek oluyor?" diyerek kızarmış yanaklarını gizledi saçıyla, sinirlenmişti.

"Birbirini sevmek değil mi işte?"

"Hayır! Nerelisin sen?"

"Koreliyim ama Londra'da doğup büyüdüm."
dediğinde Wooyoung yürümeye devam etti.

"Belli, bir daha söyleme onu."

"Neyi?"

"Onu işte!" dedi sinirle, San bunu fark etmişti.

"Sevişmeyi mi?"

"TANRIM, EVET! Sus!"

"Sevişmek." utancına yenik düşmüştü Wooyoung, kötü kelimeleri yeni öğrenmiş bir çocuk gibi. San ise eğlencesini saklamıyordu.

"Evin burası demek."
Üç katlı klasik bir kore apartmanı vardı karşılarında. Dairelerin dopdolu posta kutuları, genelde 1234 olan muazzam şifrelerine kadar her şeyiyle bir kore apartmanıydı. İçeri girmeden önce arkasına baktı, San'ın son sözünü dinlemek için;

"Korkarsan kapıya kadar geleb-"

"SAÇMALAMA!" diye yükseldi bir anda Wooyoung, içinde bulunduğu durumun utanç vericiliğinden kısa kesip evine gitmek istedi.

"Yani, hayır. Teşekkürler."

"Peki, görüşürüz." dedi San.

"Görüşürüz."






"Hmm.. +82 050..."

last life - woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin