" Uyan."
" Uyan Jimin."
" Aç gözlerini sevgilim."
Gözlerimi ağır göz kapaklarıma inat aralarken buz kesmiş vücudumdaki tek sıcak yer olan elim girmişti görüş açıma. Elime dolanan yara bere ile dolu parmakların sıcaklığı kalbimi bile ısıtırken titrek bir nefes vermiş ve cennetin tahmin ettiğimden daha güzel olduğunu düşünerek bakışlarımı hemen yanı başımda duran komutana çıkarmıştım. Öldün demiştim kendi kendime. Öldün ve cennete düştün Jimin...
" Güzelim."
Güzelim...
Bir çok sevgiliye aşkla, belkide öylesine söylenen bu kelime karşımdaki adamın dudaklarından umut dolu, yorgun ve titrek çıkmıştı. Komutanın aşkını değil endişesi taşmıştı bu basit kelimenin her bir harfinden. Her bir harfinde omuzlarından dünyanın yükü kalkmış bir adamın huzuru vardı adeta.
Gözleri ise...aşkını yansıtan asıl şey gözleriydi işte. Özlemle bakıyorlardı bana. Tek bir kelimemi duymaya muhtaç bir şekilde heyecanla izliyorlardı beni. Aşkını süsleyen arsız göz yaşlarını saymıyordum bile. Durmadan komutanın güzel çehresine, dokunmak istediğim her bir noktasını inatla es geçmeden akan yaşlar benimde gözlerimi doldurmaya yeterken yaşadığım farkındalık ile ilk önce sargılarla dolu bedenime ardından tekrardan sıkıca tuttuğu elime güzel dudaklarıyla sayamadığım kadar çok öpücük konduran adama bakmış ve yeryüzündeki cenneti yaşadığımı anlamıştım. Ölmemiştim. Ölmemiştim ve komutanda iyiydi. Bana gülümsüyor, sıcak dudakları ile ellerimi ısıtırken gözleriyle göğsümdeki yaranın acısını dindiriyordu.
" Komutan...bitti mi?"
" Bitti sevgilim."
Duyduğum şey ile yüzüme buruk bir gülümseme yerleşirken sustuğum onca zamanın acısını çıkarmak için göğsümü yırtarak dudaklarımdan taşan hıçkırıklarımda boğulur bir halde bulmuştum kendimi.
Ağlamıştım dakikalar belki saatlerce. Beni durdurmaya çalışan adama ve vücudumdaki katlanılamaz derecede fazla olan ağrılara inat yerimden doğrulmaya çalışıpta onun kolları arasına bırakmıştım yorgun bedenimi. Biraz boynunda, biraz göğsünde, biraz dudaklarında, birazda yüzünün her yerini usulca okşarken ağlamıştım.
" Ağlama artık. Geçti hepsi. Seni üzecek kimse kalmadı artık meleğim. Yalvarırım akmasın artık göz yaşların. Hıçkırıkların nefessiz bırakmasın seni. Yalvarırım mutlu ol. Benimle ol. Yalvarırım Jimin..."
Bana ağlama diyen adam saçıma daldırdığı elleri arasındaki tutamlarımı canımı yakmadan kavrayıp yüzüme ve soluklandığı boynumun her yerine öpücüklerini dizerken ağlaya ağlaya bana yalvarmış, çoktan onun olan kalbime onu almamı söyleyip durmuştu. Ona her şeyimin onun olduğunu anlatacak uzun cümleler kurmak istemiş fakat,ağladığımdan olsa gerek, kesilen nefesim yüzünden bu isteğimi basit ancak ikimizin bir zamanlar sonu olabilecek olan o cümleyi fısıldamıştım dudaklarım gibi titreyen dudaklarına.
" Seni seviyorum komutan."
" Ben sana tapıyorum küçüğüm. "
-
4 sene sonra..." Jimin!"
Jimin evinin bahçesine girip kapsının anahtarını aramak adına sevgilisinin ona aldığı oyuncaklı anahtarlıklarla dolu çantasını heyecanlı heyecanlı kurcalamaya başlamıştı. Heyecanlıydı zira bir an önce evine girip işten gelecek olan eşine güzel bir akşam yemeği hazırlamak istiyordu. Fakat bu günkü neşesini ona fazla görmüş olan tanrı ne yazıkki buna izin vermemiş olacakki güzel gencin duyduğu ses ve o sesin sahibi ile çoktan korkuyla dolup taşmasına sebebiyet vermişti.
YOU ARE READING
Betrayer
FanfictionVatanı için savaşan bir komutan... düşmanı olan bir çocuğa kaptırmıştı gönlünü. En acımasız şekilde üstelik...