"Sırılsıklam olduk, sizi böyle göndermeye gönlüm razı gelmez bayım. Lütfen eve gelin benimle."
"Rahatsızlık vermek istemem."
"Saçma saçma konuşmayın rica ederim, ne rahatsızlığı? En azından size kuru kıyafetler vereyim, saçlarınızı kurulayayım, öyle gidersiniz."
Jeon adam derin bir nefes verip yeniden kollarını sardı bana, o kadar nazik davranıyordu ki...
"Pekala berceste geleceğim."
Hoş şarkı tekrarlarken, kendimi tamamen Jungkook'a bıraktım. Yağan yağmur hafiflemişti biraz, kalbimin atışı sakinlemiş, nefesim sonunda düzene girmişti. Jungkook'un kolları arasında, başım göğüsündeyken sanki dünyanın en güçlü duvarına yaslanıyor gibi hissediyordum.
Sırılsıklam olmamız ise ayrı bir hoşluk katıyordu vaziyetimize.
Bir sağa bir sola naif naif sallanırken ağlayacak gibi hissediyordum, o uzun uzun bakışıp gülüşmeler boşa çıkmamıştı ancak ilerisi yoktu. Bizim bir geleceğimiz yoktu.
"Üşüyorsunuz, değil mi berceste? Titrediğinizi hissediyorum, sizi ısıtamıyorum..."
"Böyle düşünmeyin, ikimiz de sırılsıklamız. Hem titremem üşümekten değildir benim."
Çenemi nazikçe tuttu iki parmağıyla. Başımı kaldırıp gözlerime baktı.
"Neden ağlıyorsunuz?"
"Bilmiyorum, bilemiyorum..."
Bir şey demeden bana sıkıca sarıldığında gözlerimi sertçe yumdum.
Sen de biliyorsun, benden de iyi biliyorsun bir geleceğimiz olamayacağımı. Buna rağmen neden yaklaşıyorsun bana? Neden kopamıyorum senden?
Bir eli yanağımı bulduğunda daha da sıktım gözlerimi, kollarım imkanı varmış gibi daha da beline sarılırken tir tir titriyordum. Gözyaşlarım yağmurla karışıyordu.
"Biliyor musunuz, ben daha önce kimseyi böyle sevmedim berceste. Ben daha önce kimseyi sevmedim, bırakın böyle sevmeyi, sevmedim bile kimseyi. İlk defa çok korkuyorum, kırılacaksınız diye ödüm kopuyor... Ama uzak kalamıyorum sizden, sonunda ölecek olsam bile değer gibi geliyor, değer de... Ölüm güzel, siz ölümden de güzelsiniz berceste."
Başımı kaldırdığımda burunlarımız birbirine değmişti. Gözlerim yaşlardan bulanık görürken kapadım gözlerimi, yanağımdaki eli boynuma doğru indiğinde burnumu burnuna sürttüm hafifçe.
Ah Jeon adam, öyle güzelsin ki...
"Ben daha önce öpmedim kimseyi berceste."
Yutkunup ıslak dudaklarımı araladım, "Ben de öpmedim Jeon adam."
Başparmağı çene çizgimi okşarken tekrar yutkundum, dudaklarım resmen yanıyor gibiydi.
"Korkuyorum. Ya zarar verirsem size öperken? Ya-"
Sözünü kesip bir anda dudaklarımızı birleştirdiğimde afalladı. Eli sıkıca çenemi tuttuğunda burnumdan kesik bir nefes aldım. Minik bir öpücük armağan edip birkaç santim geri çekildiğimde bana izin vermeyip yeniden birleştirdi dudaklarımızı.
Benim minik öpücüğümün aksine o daha güzel öpüyordu beni. Dudakları naifçe hareket ediyor, uzun uzun öpüyordu.
Dudaklarımı, öpüşünün naifliğiyle eşdeğer bir şekilde bıraktığında bir süre soluklandım, kalbim çıkacak gibiydi.
"Acıtacağım diye ödüm kopuyor. Tecrübesizliğimden de çekiniyorum berceste."
Ellerimi yanaklarına çıkarıp nazikçe okşadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Berceste |Kookmin|
FanfictionEskilerden bir zaman, toplumun lalettayin kuralları... Bir düşük tabaka sahne soytarısı ile ülkenin başkanının oğlu; aralarındaki namütenahi hisleri özgürce yaşamaya çalışan iki aşık... |kısa hikaye|