İki taraf için de oldukça savunmasız bir anda gelen devamının gelmesi için yalvaracak kadar sarsıcı bir öpücüğün ardından tamı tamına iki hafta geçmişti. Asi o anı geride bırakmaya çalışırken her gözünü kapattığında aklına dolan görüntülerden kurtulmak için kendini hırsla çalışmaya veriyordu. Ece ile geçirmediği her dakikasını Alazı bitirecek o kozu bulmaya çalışarak harcıyordu. Eline tutuklama için yeterli bir sebep geçmedikçe onun karmaşık duygularına şahit olduğu gün sayısı artıyordu ve vicdanı onu oldukça zorluyordu. Görevini layıkıyla yerine getirememekten şüphe ediyor ve daha çok çaba harcıyordu.
Alaz Soysalan ise kendini tamamen işten güçten soyutlamıştı, günlerini Ece ile geçiriyordu. İçindeki korku o kadar büyümüştü ki onu yalnız bıraktığı ilk an ellerinden kayıp gidecek diye geceleri gözüne uyku girmez olmuştu. Dört bir yana haber salmıştı ancak aradıkları kalp bulunamıyordu bir türlü.
"Abi?"
Kısık, titrek sesle odadaki varlığını sorgulayan kardeşine gülümsemeye çalışarak döndü Alaz.
"Söyle fıstığım."
"Başımda beklemene gerek yok..."
"Ne demek yok? Sen abini istemiyor musun yanında?"
"Ben çok da çocuk sayılmam artık abi, açık konuşalım. Başımda bekleyerek ölümümü erteleyemezsin. Bir gün bu olacak ama bugün ama yarın..."
"Ece sus güzelim, olmayacak öyle bir şey. Daha sen büyüyüp üniversiteye gideceksin, konservatuar okuyacaksın. Benim için şarkılar söyleyeceksin, sözünü unuttun mu yoksa?"
"Abi..."
"Kafanı bunlarla karıştırma, abin her şeyin çaresini bulacak sen merak etme."
İçeride durdukça boğazına bir sürü el dolanmış ve bir elden onu boğmaya çalışıyorlarmış gibi hissediyordu. Nefes almakta güçlük çekmeye başlayınca aceleyle kardeşinin saçlarına bir öpücük bırakıp odadan çıktı.
Eline aldığı telefondan istemeyerek de olsa babasının numarasını bulup aradı. Birkaç çalıştan sonra açılan telefona hırsla bağırdı.
"Şu siktiğimin bağlantılarını kullan artık. Benim kardeşim, senin kızın gözlerimizin önünde eridi bitti, neyi bekliyorsun?"
"Ne oldu, doğruluk timsali Alaz Soysalan birkaç ayda ne oldu da benden yardım istedi? Kimlerle nasıl iş birliği yaptığımı unuttun mu yoksa? Ya da artık sen de mi gerçekten benim dünyama girdin Alaz efendi?"
"Senden kendim için yardım istersem sana kalmaz, kendi kendimi vururum. Kendini de benime bir tutma, ben sen olmayacağım. Söz konusu Ece. O kalbi bulacaksın. Bize bunu borçlusun!"
"Karşılığı olacağını biliyorsun değil mi?"
"Ne istersen..."
"Güzel. Bu sözünü unutma. Donör için yönlendiriyorum tarama ekiplerini."
Telefon yüzüne kapatınca sinirle güldü Alaz.
"Sanki çocuğuyla değil düşmanıyla iş birliği yapıyor. Senin gibi babanın ben..."
Sinir vücudunu ele geçirdikçe titremesi artan elleriyle cebindeki şeffaf poşetten bir hap aldı ağzına ve gözlerini kapatıp derin bir nefes alarak hislerinin dinginleşmesini bekledi. Soğuk soğuk terliyordu, iyi gelecek diye kendini telkin ediyordu ancak hiç iyileşme olmadıkça geriliyordu. Duvardan destek alarak ikinci bir hap bulmak için odasına gidecekken hasret kaldığı o sesi duydu.
"İyi misin?"
Asi'nin huzur veren ses tonunu duyunca biraz kendine gelir gibi olmuştu ancak kadının onunla ilgilenmesini istediği için aksini iddia etmemişti. Başını "iyi değilim" anlamında iki yana sallamıştı.
Asi ne yapması gerektiği konusunda ikilemde kalmıştı, en son bu senaryoyu yaşadıklarında sonu hiç istemediği, belki de bir gün en isteyeceği, şekilde bitmişti. Düşünüp en azından dışarıda biraz daha rahat olacakları kanaatine varmış ve bunu teklif etmişti.
"Biraz hava almaya çıkmak ister misin? Daha sağlıklı düşünürsün belki."
Alaz düşünmeden onaylamıştı bunu. Karşısındaki kadına o kadar güvenmişti ki yanında olduğu bu kısa zamanda, peşinden ölüme bile gidebilir gibi hissediyordu. İlk defa birine bu denli hızlı teslim oluyordu ve bu hiç gözünü korkutmuyordu sebepsizce.
Sahile gitmeye karar verdikten sonra Asi'ye önden geçmesini işaret etmişti arabaya. Anlık bir şüphe yaşasa da Alaz'la birlikte vakit geçirmenin soruşturma açısından iyi olacağı kanaatine varmıştı Asi. Tabii araba kullanırken çatılan kaşlarını, direksiyonu çeviren uzun parmaklarını, ara sıra derin nefes alırken aralanan dudaklarını incelemesi de soruşturmaya dahil olmalıydı.
"Ne düşünüyorsun?"
"Efendim?"
"Çok dikkatle inceliyorsun beni, yüzümde bir şey arıyor gibi. Biraz daha böyle bakarsan tutup ters kelepçe götüreceksin gibi hissediyorum."
Asi'nin kalbi heyecanla atmaya başlamıştı, en başından beri planladığı şeyi karşı taraftan duymak yakalanma hissiyatı vermişti ve oldukça gerilmişti fakat bozuntuya vermemek için elinden geleni yaptı.
"Korktun mu benden? Merak etme polis olsam anlardın, hele suçun varsa on kere tutuklardım. Övünmek gibi olmasın ama her konuda mükemmelim, onu da layıkıyla yapardım."
Asi üstten tavırlarla konuşurken saçını savurmuştu havayla. Alaz da bu anı keyifle izlemişti, gerçekten iyi gelmişti ona bu anlar. Halbuki hapı tekrar almamıştı bile.
Kadının kendini överek başlattığı bu oyuna Alaz da dahil olmuştu. İroniyle söyleseler de sözleri oldukça ciddiydi kendi açılarından.
"Her konuda mükemmel olduğun doğru ama diğerleri için aynı şeyi diyemeyeceğim, suç işliyor olsam öyle apaçık yapmazdım. Ruhun duymazdı yaptıklarımı."
"Yaa, sence bir suç işlesen bu ne olurdu?"
Arabayı nihayet park edip inecekken Asi'nin sorduğu soruyla ona dönüp yaklaşan Alaz, sinsi bir gülümsemeyle Asi'nin hırçın saçlarından bir tutamı kulağının arkasına attı.
"Sanırım aşık olmak olurdu."
"Aşık olmak bir suç mu?
"Benim açımdan evet."
"Neden ki?"
"Belki bir gün bu konuyu daha detaylı açarım Asi kız ama bugün o gün değil."
Birden sessizleşince ne kadar yakın olduklarını fark etmişlerdi. Aralarında anlamadıkları bir çekim vardı ancak onlar birbirine yasak olmalıydı. En az Romeo ve Juliet kadar ayrı olmalılardı. Onlar bu diyarda mutlu olamazlardı. Asi bunları düşünürken Alaz umursamazca dudaklarını birleştirmek için yaklaşmıştı fakat iki haftadır tekrar tatmak için beklediği o hissi tadamadan büyük bir gürültü koptu. Art arda patlayan silah sesleri Asi'nin elini beline atmasına sebep olurken Alaz'ın da onu korumak için hareketlenirken belindeki silahı görüp donup kalmasına sebep olmuştu.
"Bu ne şimdi?"
"Su tabancası. Kafanda denememi ister misin?"
"Komik mi? Gülmem mi gerekiyordu şu an?"
"Sorguya sonra çekersin, şimdi derdimiz bu mu?"
"Evet benim tek derdim bu şu an. Senin neden silahın var?"
Kısa bir es verdikten sonra etrafı kolaçan edip ateş edilen silahların sahiplerini bulup ikisini de indirmişti Asi.
"Rahmetli babamın silahıydı. Kendisi biraz... Nasıl desem..."
"Belalı bir tip miydi? Yoksa polis falan mıydı?"
"Belalı bir tip demek doğru olur sanırım. Elimde bununla büyüdüm sonra da siktir olup gitti zaten birkaç sene önce."
Alaz gözlerini kısıp şüpheyle baksa da üstelemedi, hayatında ilk defa birine güvenmişti ve onun hakkında bir şeyleri sorgulamamak için kendini tutmuştu. Nereden bilebilirdi ki en büyük kırığı bu en güvendiği yerden alacağını?
![](https://img.wattpad.com/cover/368237384-288-k413752.jpg)