imparatorluk düşüyor.
hiçbir şey algılamayor fakat bunu biliyor, imparatorluk düşüyor. kar yığını üzerinde yaralı bir şekilde uzanıyor. kulaklarındaki sayısız çınlama durulmuyor. tam olarak nasıl ya da nereden yaralandığını bilmiyor. bedeni ve ruhu bunu hissedemeyecek kadar uyuşuk. tek bildiği kan kaybettiği. çok, çok fazla kan kaybettiği.
ceset kokuları her tarafi sarıyor, duyuları pek işlemiyor fakat ölmüş cesetlerin kokusunu net bir şekilde alabiliyor. yoldaşları ve düşmanlarının ölü bedenlerinin kokusu havayı dolduruyor. koku o kadar yoğun ki midesi bulanıyor.
neredeyse hiç görmüyor, dudakları susuzluk ve soğuk hava nedeniyle tamamen kurumuş. vücudu, özellikle bacakları acı içerisinde kıvranıyor. kalkması gerektiğini biliyor. kılıcını kuşanması, imparatorluğunu son nefesini verinceye kadar koruması gerekiyor. bunu biliyor. ayaklanması gerekiyor fakat vücudu bir santim dahi kıpırdayabilecek güce sahip değil.
imparatorluğun asil şövalyesi jeon jungkook, nasıl bu duruma düştüğü hakkında hiçbir fikre sahip değil.
bir süre önce atı üzerinde düşman üzerine korkusuzca kılıç sallıyorken şimdi soğuk karın üzerinde bir cesetten farksız yatıyor.
utanıyor.
imparator kim ve halka verdiği sözü tutamamaktan utanıyor. şövalyelik yemininden, yoldaşlarının ailelerinden, en çokta son nefesini verinceye dek mücadele etmeyi asla bırakmayacağına dair söz verdiği kendisinden utanıyor. kendisine şövalye demekten utanıyor.
saniyeler ilerledikçe acı hissi iyice hissedilmeye başlıyor. vücudu bu kadar acı içerisindeyken neden hâlâ bilincinin açık olduğunu merak ediyor. biliyor, çok fazla kan kaybediyor. öyleyse neden hâlâ ölemiyor?
zihninde bir çok neden beliriyor, çoğu imparatorluk ve yoldaşlarını koruyamadığı için ölüme bile sahip olamadığı ile ilgili. belki de tanrı onun gibi bir yalancıyı bu şekilde cezalandırıyor. cennete bile kabul edilmeyecek biri olarak.
kollarını hareket ettirmeye çalışıyor fakat hiçbir sonuç alamıyor. kısa süre sonra duyduğu hışırtı ile donup kalıyor.
karların arasında zorlukla hareket eden bir kaç adımın sesleri yankılanıyor. kalbi hızla çarpıyor. düşmanlardan biri olabileceği düşüncesi kanını kaynatıyor. bir düşmanın eline düşme düşüncesi midesini düğümlüyor.
kılıcına uzaması gerekiyor, kılıcına uzanmak zorunda.
iç sesi binlerce defa tekrarlıyor, "ayağa kalk! mücadele et!"
acı ve dondurucu hava ile uyuşmuş parmaklarını güçlükle hareket ettiriyor. kılıcına uzanma arzusu ne kadar güçlü olsa da uzanamıyor. -kılıcının nerede olduğu hakkında hiçbir fikri olmaması da işini kolaylaştırmıyor.-
adımlar aniden duruyor, etraf yeniden sessizliğe gömülüyor. gözleri göremiyor fakat tepesindeki gözleri hissedebiliyor.
biri onu izliyor.
kalkması gerekiyor. kendini savunması gerekiyor. bir düşmanın esiri olamaz, olmayacak.
ağır ağır nefesler alırken bir çift nazik el, ellerine uzanıyor. mücadele etmeye çalışıyor fakat elini bırakmıyor. aksine onu sakinleştirmeye çalışıyormuş gibi elini nazikçe sıkıp okşuyor.
"iyi olacaksın." diyor elini okşamaya devam ederken.
bilinci kapanmadan önce bu sözleri zar zor duyuyor fakat elini tutan nazik ellerin sıcaklığını çok net algılıyor.
tekrar bilincini kazandığında soğuk kar üzerinde değil rahatlığından yatak olduğunu düşündüğü bir şeyin üzerinde uzanıyor. artık dondurucu soğuktan eser yok. burası sıcak, üşümüyor.
"sonunda uyandın." diyor kadifemsi bir ses.
konuşmaya çalışıyor fakat ses telleri ona ihanet ediyor. sesi bir fısıltıdan daha az çıkıyor.
"kendini zorlama. bir süre sonra rahatça konuşabileceksin."
onunla ilgilenen bu kadın -sesinden bir kadın olduğunu anlıyor- düşman topraklardan bir casus olabilir fakat sesindeki nazik ton içinde ona karşı güven filizleri yeşertiyor. sözlerine güveniyor ve gözlerini kapatıyor. uykuya dalmadan önce bir kez daha kafasına konan nazik eli hissediyor.
taslakta durmasın bari
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yorulursan yaslan bana| tzukook ✔
Randomchou tzuyu bir akşam üstü ölmekte olan şövalye jeon jungkook'u kurtarır. kapak: @pandolando