four

16 19 4
                                    

sormak istediği bir çok soru var. her an sormaya çalışıyor fakat sarf etmek istediği sözler ağzından dökülmüyor.

neden onu kurtardığını, tam olarak ne kadar süredir burada olduğunu, kim imparatorluğunun durumunu.. hepsini sormak istiyor ama yapamıyor. sormaya niyetleniyor, ardından kadının hüzünlü ifadesini fark ediyor ve bundan vazgeçiyor.

anlamıyor, düşman imparatorluktan bir kadın için neden bu kadar anlayışlı davrandığını anlamıyor.

bir gece yarısı ikisi de kendi yataklarında uzanıyor. her zamanki gibi aklındaki sorular içini kemirip duruyor. kadını uyandırmadan ayağa kalkmaya yelteniyor fakat ona bakan bir çift gözü görünce duraklıyor.

sadece gözlerine bakarak söylemek istediklerini anlıyor. o daha bir şey söylemeden kendisi söze giriyor.

"kaçmıyorum." diyor sesindeki bariz otoriteyle.

kadın hiçbir şey söylemiyor. bir süre gözlerinin içine bakıp sırtını ona dönüyor. kendisine bakmak istemediğini, bir şeyler söylemek istediğini anlıyor. sadece sessiz kalıp onu dinlemeyi tercih ediyor.

"özür dilerim." diyor. sesinin titreyişinden ağladığını anlıyor. ne için özür dilediğini sormak istiyor fakat konuşmaya devam edeceğini biliyor. tekrar konuşmaya hazır hissedene kadar sessiz kalıyor.

"ben chou imparatorluğunun veliaht prensesiyim."

gözleri şokla açılıyor. bağırıp çağırmak istiyor fakat yapmıyor. hâlâ sessizce devam etmesini bekliyor.

"hayır, prensesiydim." hıçkırıkları odayı doldururken devam ediyor. "artık ne bir prenses ne de chou halkındanım. ben düşmüş, kendi vatanından sürülmüş bir prensesim."

hala onu dinliyor.

"chou ve kim imparatorluğu arasındaki savaş amcamın bencil arzuları yüzünden ortaya çıktı. hayatının her alanında babama yardım edip onu destekleyen amcam yüzünden."

"tüm bunları tahtı ele geçirmek için yaptığını asla düşünmezdim. o benim için ikinci bir baba gibiydi."

"..sadece sınır sorunuydu, yemin ederim babam imparator kim ile konuşup bu sorunu çözmeyi planlıyordu. sonra amcam geldi ve her şeyi mahvetti. babamı kandırdı, kalbini nefret tohumları ile doldurdu. her şeyden çok sevdiği kızına bile sırtını dönmesini sağladı."

"ve sonra onu öldürdü."

"babamı öldürdüğü gece oradaydım..her şeyi gördüm. ama hiçbir şey yapamadım beni de öldürmeleri için şövalyelere emir verdiğinde ise bir korkak gibi kaçtım."

"ben lanet olası bir korkağım değil mi? ne babamı ne de zavallı insanları amcamdan koruyamadım."

"ve seni." diyor hıçkırıklar arasında. "başına gelen her şey benim suçum."

"özür dilerim, çok üzgünüm."

her bir kelimede sesi bir öncekinden daha fazla kısılıyor hıçkırıkları çoğalıyor. onu suçlamak istiyor, düşman imparatorluktan biri olmak yetmiyormuş gibi imparatorluk soyundan geldiği için onu lanetlemek istiyor fakat yapmıyor. bunun yerine ayaklanıyor. kadını rahatsız etmemeye dikkat ederek yanına, yer yatağına kıvrılıyor.

kadın bir şey söylemiyor, sadece ağlıyor. kısa bir süre sonra tekrar ona dönüp yüzünü göğsüne gömüyor. ne kadar geçerse geçsin gözyaşları dinmiyor.

"bu yüzden bana yardım ediyordun, değil mi?" sessizliği bozuyor, fakat bir cevap almıyor. cevapta beklemiyor, sorunun cevabını zaten biliyor. "bunu bana borçlu hissediyordun."

neden bilmiyor fakat kollarını onun etrafına sararken buluyor kendini.

"senin hatan değildi."

bir kez daha bunu söyleme nedenini anlamıyor.

yorulursan yaslan bana| tzukook ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin