Bir Küçük Adaletim
(Bu kurgu içerisinde yoğun cinsellik ve +18 içerikler bulunduruyor. Eğer rahatsız olacaklar var ise o sahneleri atlamaları rica ederim)Destek için oy ve bol bol yorum yapabilir misiniz canlarım<3
İyi okumalar dilerim...
1.
"Ahu! Kızım gel hadi sofraya" odamdan çıkmaya mecalim dahi yoktu. Aşağıya inip; tanıdık ama bir hayli yabancı hissettiğim o yüzleri, yüzü görmek istemiyordum. Tamam, belki de bunu ben istemiştim evet, kabul de etmiştim fakat bu kadar boğucu ve ızdıraplı acının eşiğine düşeceğimi tahmin etmemiştim.
Ellerimi yatağın başlığından kendi kucağıma bıraktım. Ellerim soğumuştu, gerçi hep soğuktu. Sevgiyi hissetmek istediğim her anım buzlaşmıştı benim belki de bu yüzdendir vücudum ürpermelere aşina. Ellerimi birbirine sürtüp tırnaklarımla oynamaya çalıştım, tamamen can sıkıntısıydı. Aşağıya inmek istemiyordum, en azından bugün için bunu istemiyordum.
Sırtım kapıya dönük, belim hafif kambur, ayaklarım çıplak, saçlarım ise... Ha, hayır. Onlar hep düzgündür. Saçlarıma gereken önemin fazlasını verirdim.
Hafif aralık bırakılmış camdan içeri sızan güneş ve soğuk esintiyle bedenim istemsizce kasılmıştı. O an için yorganı üstüme atıp gün boyu uyuyasım gelmişti, hatta bunu gerçekleştirmek amacıyla kambur duran belimi dikleştirmiş, ayağa kalkmamak için hamle yapacağım vakit odanın kapısı sakince açıldı.
O gelmişti; kapıları her daim sakince açardı, ses ve gürültüden uzak şekilde tıklatırdı bazen kapıyı. Dokunuşu bir nevi eşsiz, büyüleyiciydi. Tabi, bunlar sadece gördüklerimdi.
Biz hiç birlikte olmamıştık.
Sebebini ne o ne de ben biliyorum. Evliydik, ama ayrıydık. Aynı yatağa giriyorduk ama sadece uyuyorduk. Bedenlerimizi yormak yerine sadece dinlendiriyorduk. Bazen, haftada bir birkaç kelime o, birkaç kelime de ben konuşur ve aramızdaki sohbeti bitirirdik. Bizi biz yapan bir etken yoktu ortada. Evli olmamız dışında.
Sırtım halen kapıya, ona dönük şekildeyken yavaşça kapıyı kapattı. Her ne olursa olsun ailesinin duymasını istemiyordu, haklıydı bende onları üzmek istemiyordum. Onlar benim ikinci ailemdi, benim üzerimdeki emeklerini heba edemezdim, etmezdim.
Parkeden çıkan adım sesleriyle yanıma geldiğini anlamıştım. Gerçi tam olarak yanımda değildi, arkamdaydı, ben yatağın cam tarafında o ise yatağın ucunda hemen ensemdeydi. Mecazi olarak tabi, o kadar yakınlaşsa kendimi kaybederdim yüksek ihtimalle.
"Yemeğe inmedin." diyerek konuya girmişti. Eminim Cevdet baba göndermişti onu, bana bakması için.
"Aç değilim." dışarıdaki havadan farksız buz estiren mesafeyle yanıt verdim.
"İki gündür yemek yememişsin, annem öyle söyledi. Bir sıkıntı mı var?" aslında yemiştim. Jelibon, çikolata, kahve yine çikolata ve yine kahve... Bence bu döngü gayet yeterliydi.
"Hayır, yedim."
"Kahveden mi söz ediyorsun?" diline düşmüştük. Gülbeyaz anne söylemeden durmazdı ki.
"Hayır, yemek de yedim." dediğimde elbette inanmamıştı hatta yüzüme doğru konuşamadığı için bu durumdan rahatsız olmalı ki beklemediğim anda önüme geçivermişti.