Her zaman ağlanmasından nefret ederdim. Ağlayarak bir şeyleri elde etmek isteyen insanlardan. Küçükken de böyleydim. Bir oyuncak için ailelerine ağlayan çocukların hepsini sinir bozucu bulurdum. Şuanki gibi.
Işıklı ahşap merdivenlerden topuklu ayakkabımla tok sesler çıkarırken kulaklarıma ulaşan ağlama sesleri daha da sinirlendirdi beni. Benim evimdeyse benim kurallarıma uyacaktı.
Bitirdiğim merdivenlerle deli gibi ağlama sesi gelen kapıyı açtım. Bacaklarını kendine kadar çekmiş kollarını etrafına dolamıştı küçüğüm.
Bacaklarına yaslı kafasını kaldırıp kızarık, küçük damlalar akmaya devam eden gözlerini benimkilerle buluşturdu. Kapı açılma sesine karşı refleksen olmuş olacak ki kafasını tekrardan yasladı aynı yere.
Yanına adımlayıp ayak ucuna oturdum ve yumuşak saçlarını okşadım. Bir süre sessiz kalıp sakinleşmesini beklerken elim aynı yerde dolanmaya devam ediyordu.
Nefes alışverişleri biraz düzene girince kollarını doladığı bacaklarından çekip serbest kalmasını sağladım. Ağlamaktan yorulmuş olmalıydı ki pek karşı gelemiyordu bu duruma.
Sol bacağımın üstüne attığım sağ bacağımı geri indirip ayaklandım. İşte şimdi yemek vaktiydi.
Omzuna dokunup biraz okşadım bulunduğum yeri. Hâlâ güzel dudakları arasından tutamadığı hıçkırıklar kaçıyordu bebeğimin.
"Yemek vakti artık. "
Hiçbir tepki vermeden aynı şekilde durmaya devam ettiğinde omzumdaki elini dirseğine kadar indirdim.
"Yemeğini yemelisin. "
Kafasını hızlı bir şekilde iki yana sallarken tekrardan dolan gözleriyle bana baktı. O kadar sinir bozucu duruyordu ki bu kadar sabretmem bile oldukça şaşırtıcıydı.
"İstemiyorum ben yemek. Eve gitmek istiyorum. Bırak beni. "
Üst üste söylediği cümlelerle beni daha çok sinirlendirirken dirseğindeki elimi çekip saç diplerinden tuttum. Yüzlerimiz oldukça yakınken daha çok çekip gözlerinin içine doğru baktım.
"Sen benimsin Riki. Sinirimi bozacak davranışlarda bulunma. "
Gözlerinden tek tek süzülen damlaların aksine kafasını iki yana sallamaya devam etti. Bana karşı çıkmaya bir güç buluyordu kendinde.
Sol elim saç diplerini iyice zorlayıp derisini acıtmaya devam ederken durması için sağ elimle yüksek sesli bir tokat attım güzel yanağına. Bana karşı gelmemesini gerektiğini bilmeliydi.
"Sen benimsin dedim duydun mu beni? "
Dumura uğramış bir ifadeyle bana bakarken küçük çocuklar gibi durumu kabullenip bu sefer hızlıca kafasını aşağı yukarı salladı.
"Şimdi yemek yiyeceğiz bebeğim. "
Ağzını açıp bir şey söyleyecekken gözlerime baktığında vazgeçti ve durumu kabullenip dudaklarını geri bastırdı birbirine. Tekrardan usulca salladı başını aşağı yukarı.
Gülümseyip saçlarını serbest bıraktım ve okşadım tekrardan başını. "Uslu bebeğim benim. "
Vurduğum yanağına da küçük bir öpücük kondururken geri çekildim ve dirseğinden tutup kolayca kaldırdım yataktan.
Uzun ama benden küçük bedeni minik adımlarla beni takip ediyorken merdivenlerde dikkatli olmasını dile getirdim. Yeni ağlaması bittiği için başı dönebilirdi. O pek de dikkat etmezken sıkıca tutuyordum bedenini.
Sonunda mutfağa geldiğimizde tabağının başına oturttum ve karşısına geçtim. Tabağına uzanıp pilavının üstündeki tavuğunu daha küçük parçalara ayırdım kolayca yiyebilmesi için.
Küçük bir çocuk gibi kestiğim dilimlere bakarken gülümseyip geri yerine koydum tabağını. O kadar çok acıkmış olmalı ki dudaklarını yalayıp ıslatıyor ve her bir yemekte gözünü gezdirirken yutkunuyordu.
Saygılı bir çocuk olduğu için daha fazla beklememesi için ağzıma bir lokma pilav attım. Yediğimi gören beden hemen hareketlenip çubukları kullanarak yemeye başladı.
Tatlılığı iç çekmeme sebep olurken çubuklarımı bırakıp güzel yüzünü izlemeye başladım. Her bir lokmada dudakları büzülürken hafiften yanakları şişiyordu.
Bu O'nu yavru bir civcive benzetirken kıkırdamadan edemedim. Yemeyi durdurup şaşkın bakışlarla bana baktı ve tabağıma indirdi bakışlarını.
Ağzındakileri konuşmak için hızlı hızlı bitirdi ve tabağımı gösterdi. "Noona hiç yememişsin. "
Tabağıma baktığımda olduğu gibi durduğunu gördüm. Başımı yavaşca sallarken kendi tavuğumu da kesmeye başladım.
Benim tekrardan hareketlendiğimi görünce yemeye devam etti hızlı hızlı. Kendi tavuklarımı da tek tek azalmış tabağına bırakırken alıp almamak konusunda kararsız kaldı.
"Ye bebeğim hepsi senin için. "
Yutkunup onlarında yemeye başladığında ayaklandım ve kapının yanında olan acil durum dolabından krem alıp parmağıma sürdüm.
Acıkmış bebeğim benim tabağıma da uzanıp pilav yerken yanına eğildim ve parmağımdaki kremi yavaşca yanağındaki kızarıklığa değdirdim.
Canı acımış olacak ki hafiften kafasını kaçırdı elimden. Diğer elimle diğer yanağından tutarken nazik bir şekilde kremi yedirdim.
"Geçecek şimdi yemeye devam et yoksa çok kızarım. "
Acıdan dolan gözleriyle duyduğu kelimelerle yemeye devam etmişti yemeğini.
"Bebeğim uslu durursa eğer noona O'na hiç kızmaz. "
Beni dinlediğini gösteren bir harekette bulunmasa da dediklerimi aklına kazıdığını biliyordum. Krem yüzünden yapış yapış olmuş ellerimi peçeteyle silip geri döndüm bebeğime.
Tamamen kendi yemeğini bitirmiş ve benimkini yemeye başlamıştı. Bir de yemeyeceğim diye atıp tutuyordu...
Bacağımı sandalyenin diğer tarafına atarken bacaklarının üstüne yerleştim. Küçüğüm çubuklar ellerinde kalakalmışken çubukları elinden alıp masanın üstüne bıraktım.
Üzerimdeki dantelli uzun kolluyu çıkarırken havuzdaki gibi yasladım kollarımı masanın kenarlarına. Bu sefer tatlı bebeğime ağırlık olmamak içindi bu.
Kızıl saçlarımın döküldüğü göğüslerimin ucuna daha demin onca yemek yememiş gibi bakarken gülümsedim. Hâlâ noonasına karşı bir arzusu vardı.
Bedenimi bacaklarında daha çok gererken göğüslerimi daha da açığa çıkardım küçüğüm için. O'nun olan şeyden çekinmemeliydi.
"Bebeğim eminim bunlarla doyacaksındır. "
🍸