Beynimde oluşan fırtınalar birbiriyle çakışıp koca bir yıldırım çıkarıyordu sanki. Göğsümde ki daraltı tüm bedenimi ele almış, nefeslerimi zorlaştırıyordu. İçimden sürekli sayılar sayarak kendime gelmek için uğraşsam da sanırım bu biraz zordu.
Yaslandığım duvarda sırtım kayıp zemine çöktürmüştü beni. Evin dışarısında, havuzun karşısında yaslı duruyordum büyük binaya. İçeri girmeye cesaretim yoktu. Girersem de kardeşime ihanet edecek bir kişiliğim yoktu.
O her zaman benim biriciğim olmuştu. Annesi, babası, ablası neyi varsa ben olmuştum. Daha sonra birkaç şerefsiz onu elimden almış beni bu mutlak yalnızlığa bırakmıştı. Onsuzluk beni delirtmişti zamanla.
Hyunjin benim ailemdi, ne isterse evet diyeceğim tek insandı. Ve şimdi, aylar sonra karşıma Onunla aynı kefeye koyacağım kadar değer verdiğim birisiyle karşılaşmıştım.Peki düşünmüş müydüm sonuçlarını? Kardeşimin katilinin, Riki'nin babası olacağını? Hayır, düşünmemiştim. Hemde hiç. Bunca zaman Park Jay ile araştırdığımız seri katilin, benim masum bebeğimin babası olacağunı hiç düşünmemiştim ben.
Bedenim zangır zangır titrerken doğruldum yerimden, eninde sonunda girip yüzleşecektim bu evde onunla. Ne diyeceğimi bilmesem de, kardeşime ihanet edemezdim. Onun güzel yüreğine yaşarken bulaştırmadığım kiri, öldüğünde de bulaştırmamalıydım.
Boğazımda oturmuş yumruyu zorla yutkunup yavaşça adımladım çıkıntılara. Evin etrafında halsizliğimi gören çalışanlar yanaşmaya çalışsa bile ses çıkarmadım. Gücüm yoktu, ilk kez kendimi bu denli darbelere karşı örgüsüz hissediyordum.
Kapıyla karşı karşıya geldiğimde son kez derince soluklandım. Daha sonra cebimden çıkardığım anahtarları kilitte döndürerek girdim içeriye.
Daha birkaç adımımla beraber merdivenlerden koşturarak gelen küçük çocukta Hyunjin'i düşledim. O da her eve girişimde böyle koştururdu bana. Boynuna atlar, doyasıya sarılır ve sonra elimde ki poşetlerde kendisine aldığım şeyleri incelerdi.
Dolu gözlerimi elimin tersiyle silip üstüme çullanan bedenin sarılışına karşılık verdim. Kokusu burnumdan içeri, ciğerlerime dolarken kendimden geçiyordum.
"Noona niye bu kadar geciktin? Hani hemen döneceğini söylemiştin, çok özledim!"
Boynumdan ayrılırken sitemli sitemli konuşup büzdüğü dudaklarına bakındım, sonra gözlerimi yere çevirip olduğum yerde beklemeye devam ettim. Elimden beni sürüklemeye çalışan ellerin sahibi ise bunu fark etmeden gitmeye devam ediyordu.
"Noona hadisene. Yemek hazırladım bize."
Yine olduğum yerde kaldığımda bana doğru döndü. Kızarık gözlerimle ilk kez kenetlendi küçük irisleri. Dehşetle bana doğru gelerek yüzümü elleriyle sardı. Tüm vücudumu tek tek kontrol edip bir yerimi mi yaraladığımı anlamak için uğraşıyorken bileklerinden yakaladım onu.
"Riki, evine dön."
Usulca başını bana çevirip bir süre ciddiliğimi anlamaya çalıştı. Farkına varmış olacak ki doğrulup birkaç adım gerilemişti benden.
"Ama noona-"
"Eşyalarını yollatırım. Seni burada daha fazla istemiyorum."
Çekik göz pınarlarından su taneleri birer birer dökülmeye başlayınca bakışlarımı başka tarafa çevirdim. Onu ağlarken görmek istemiyordum. Şimdi buna katlanamazdım. Gitmesi gerekiyordu bu evden.
"Niye ki..?"
Jay'den aldığım birkaç kanıt dolu belgeyi buruşturup soktuğum cebimden geri aldım ve boşluğa doğru uzatıp almasını bekledim. Tereddütle ellerimden ayırıp okumaya başladı hepsini.