5

229 33 71
                                    

"Ateşi hala çok yüksek." Önlüklü kadın endişeyle elindeki bezi sarışının alnına tekrar bastırdı. 

Neler olup bittiğini pek hatırlamıyordu prens. Gözleri hafifçe kapanıyordu. Çevresinde endişeyle feryat eden annesinin sesini duyuyordu bir tek. Gerçi o da bulanık geliyordu ya...

"Nerede kaldı bu doktor! Çabuk gelsin." Gözleri ıslansa da kendini tutmaya çalışıyordu kraliçe.

Sabah olmasına sadece birkaç saat kalmıştı. Kapılarına bir asker dayanmış ve prensin bulunduğunu ancak baygın olduğundan bahsetmişti. İlk duyduğunda deliye dönmüşlerdi adeta. 

Ne demek prens baygın bulunmuştu? Başına ne gelmişti? Nerede bulunmuştu? Kolundaki büyük çürük nasıl oluşmuştu? Hepsinin birer birer cevabını duymak istiyordu Sandeok. 

İlk başta teğmen ile vergi almaya gitmişti her şey normaldi. Ancak akşam nişan dersine girmediğine dair bilgi almıştı. Eşiyle birlikte oğlunun teğmen ile sorun yaşadığını düşünmüşlerdi. Zaten bunu bilerek Jimin'i Vulcan ile göndermişlerdi ya... Her ne kadar kural dışı sert bir tavrı olsa da o askerin prensi hizaya sokacaklarını ummuşlardı. 

Hatta kendi aralarında 'en azından vergi almayı başardı.' diye gülüşmüşlerdi. Daha bu sabah oğlunu kahvaltı masasında görmüştü. İkinci görüşündeyse üstü başı dağılmış, ıslak ve yaralı haldeydi. 

Buna her kim sorumlu olduysa onun burnundan fitil fitil getirecekti. 

Kim bilir ne zamandan beridir kayıptı... Kral ve kraliçe fırtına çıktığında oğullarının odasında olduğunu ve akşamki derse girmediği için kendilerinden kaçtığını düşünmüşlerdi. Hatta kaçıp gittiğini ancak sarayın arka girişinden girerek saklandığını bile söylemişlerdi. 

Fakat saatler önce fırtına çıktığında Jimin olabileceği hiçbir yerde değildi. Uzun süre yine endişelenmemişlerdi. Bunlar her zaman yaşanıyordu, hatta kral 'şımarık velet' diyerek sızlanıp, oğlunun düşüklüğünden şikayetler etmişti. 

Hepsi için birer birer pişmanlık duyuyor, ondan özür dilemek istiyordu kraliçe. 

Düşünceleri arasında çıkmaz bir sinirle kaplanıyor, gözlerinden endişe akıyordu kraliçenin. Daha fazla dayanamayarak üzerindeki gecelik hırkasının iplerini çözerek yere bıraktı öylece. Saten pijamaları ile kaldığında etraftaki hizmetçiler tüm işlerini bırakıp şaşkınca ona bakakalmışlardı. 

Sandeok bir hizmetlinin önündeki beyaz önlükten bez parçasını izinsiz çekip aldı. Bez parçasını üçgen şekilde katlayıp başına bağladı hızla. Saçları ona engel olmamalıydı. 

"Onu temizlememiz gerekli, üzerini ben çıkartıyorum çabuk sıcak su hazırlıyorsun." 

Şaşkınca bakan hizmetli kraliçenin birden kendisine dönmesiyle korkuyla yerinden sıçradı. "Emredersiniz efendim."

"Çabuk kral ve kalfayı çağır." Bir diğer hizmetliye döndüğünde sedyede yatan oğlunun ıslak ceketini yavaşça sıyırmaya başladı. "Onu taşımamız gerekebilir." Kendi kendine fısıldarken çamurlu ceketi yere fırlattı. 

Doktor gelene kadar oğlunun donarak ölmesini izlemeyecekti. Pijamasının kollarını yukarı katladı aceleyle. 

Gömleğin düğmelerini açarak oğlunu sırtından kaldırıp kendi göğsüne yasladı. Gömleğin kollarını da çıkarttığında onu da bir köşeye fırlattı. Yavaş hareketlerle tekrar yatırdı kraliçe. Sırayla kalın botlarını, kemerini ve pantolonu da çıkartıp attı. 

İçeri eşi ve kalfa aceleyle girdiğinde son olarak onun çamaşırını çıkartıp belinin üzerine havlu örtmüştü. 

"Efendim isterseniz-"

The Irresistible PrinceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin