Katherine Rose Rowland
Gözüme gelen o lanet güneş ışıklarıyla tatlı uykumdan uyanmıştım. Aslında çok da tatlı değildi. Gece galiba üstümü açmıştım çünkü her yerim tutulmuştu. Kafamı kaldırıp gözlerimi açmadan mırıldandım.
"Lisa, kapat şu lanet perdeleri. Yoksa yine onları ateşe vereceğim." deyip kafamı geriye hızlıca bıraktım. Kafamın acısıyla aniden gözlerimi açtım. Biri yastığımı taşa mı çevirmişti? . Elimi başıma götürüp yattığım yerden doğruldum. Erkeksi bir kahkaha duyduğumdaysa sesin sahibine döndüm. Gülümsemesi güzeldi.
"Kafana dikkat et Rose,salaksın daha da salak olma."
Ben biraz önce güzel gülümseme mi demiştim. Değiştirdim onu. Berbat bir gülümsemeydi,berbat!
"Ha ve ha,çok komik Hudson."
Kafamı ovuştururken etrafı gözlerimle tarıyordum. Bolca ağacın arasındaydık. Bir dakika, ağaç mı dedim? En son kitap okuyordum! Buraya ne ara geldim ben?! Karanlık orman diyeceğim ama bizim ormana hiç benzemiyordu. Evet yasak olmasına rağmen defalarca gitmiştim. Sonucunda da elbette ceza almıştım. Ama konumuz bu değil. Lanet olsun neredeydik biz?
"Hudson,neredeyiz biz? Yine ne yaptın acaba?" diye bağırdım birden. Bunu beklemediği için yerinde zıpladı. Normalde buna gülerdim ama ciddi bir olayın içindeydik.
"Ben nereden bileyim. Gözümü açtığımda senin gibi bende buradaydım.. Bir de şu çanta var. İçi dışında büyük olan sihirli çantalardan." diye sinirle konuşmasını bitirdi. Sanırım bu güne kadar bana yaptığı ilk ciddi konuşmaydı. Buna şaşırma işini sonraya bıraktım.
"Hogwarts da değiliz sanırım. Bizim ormana benzemiyor. Londra'da da değiliz bence. Bu aralardan hava hep kapalı olur." dedim endişeli bir sesle .
" Merlin aşkına neredeyiz biz?"
"Sakin ol kedicik,halledeceğiz. Hadi şu yerden gidelim. Sesler geliyor ve bu beni ürkütüyor. Bu arada sen o topuklularla yürüyebilecek misin?"
Kızgınca ona döndüm.
"Bana bir daha kedicik dersen seni kediye dönüştüreceğim! Hem sanane be topuklularımdan? Bir fırlatırım kafan ortadan ikiye ayrılır Hudson!"
Ellerini yukarı kaldırıp mırıldandı.
"Pekala sakinleş ve şu lanet yerden gidelim." deyip ilerlemeye başladı. Benimle tartışmaya girmemesine şaşırıp yerdeki çantayı alıp peşinden ilerlemeye başladım.
"Asanı hazır bulundur. Neyle karşılaşacağımızı bilmiyoruz. "
Ona ilk defa hak verip asamı elime aldım. Merlin aşkına,cidden neredeydik?
O önde ben arkada bir süre sessizce ilerledik. Ne ondan bir ses çıkıyordu ne de benden. Çok canım sıkılmıştı. Tam ağzımı açıp ona sataşacaktım ki çalılardan bir ses duydum.
"Hudson, hey Hudson" diye fısıldadım. "Çalılarda bir şey var "
Ben böyle deyince hızlıca yanıma gelip beni arkasına çekti. Koluna vurup tekrardan yanına geçtim. Ne sanıyordu, kendimi koruyamayacağımı mı ?
Hışırtılar iyice artmış bunun yanında insan sesi de duymaya başlamıştık. Bir kadın konuşuyordu. Kendine kızıyordu sanırım. İkimizde savunma pozisyonu almıştık. Bir anda çalılardan kadın fırladı.
İkimizde asalarımızı kadına doğrulttuk. Kadın ilk baş yüzümüze sonra formalarımıza sonra da elimizdeki asalara baktı. Ardından kocaman gülümsedi.
"Katherine Rose Rowland ve Edmund Hudson. Ah,çocuklar bende sizi arıyordum. Sizi kaybettim sanmıştım. Dumbledore'a ne diyeceğim diye düşünüyordum. Bu gibi durumla daha önc.."
"Bekle biraz,profesörü tanıyor musun?"
"Elbette tanıyorum. Dumbledore'u tanımayan var mıdır? Büyücü dünyasında oldukça tanınmış biri. Kofti olsam bile elbette onu tanıyorum."
Kadın demek koftiydi. Elinde asa yoktu. Vay be,daha önce hiç bir koftiyle tanışmamıştım. Bu sefer Edmund konuşmaya başladı. Asasını indirmemişti.
"Neredeyiz peki ve neden buradayız?"
Kadın ellerini önünde birleştirip tatlı bir gülümsemeyle konuşmaya başladı.
"Elbette cezadasınız sevgili çocuklarım."
"Ceza mı?" diye bağırdık aynı anda. Tamam son sınıfa kadar neredeyse her yıl her gün ceza alırdık beraber ama okul sınırları içinde alırdık cezaları. Profesörlere yardım,kupalara parlatma,temizlik gibi işleri yapardık. Bu ceza kesinlikle farklıydı.
"Ah sevgili çocuklarım. Herkesi o kadar bıktırdınız ki. Bir türlü uslanmadınız. Profesörler ve aileleriniz sonunda böyle bir yöntem buldu. Birinci dönemi burada mugglerla geçireceksiniz." dedi mutsuz bir sesle.
"Artık didişenlere kedi-köpek gibi değil Katherine - Edmund gibi didişmeyin diyorlar. Durum o kadar kötü " diyerek sözlerini bitirdi. Gülmemek için kendini zor tutuyordu,dediğini komik bulmuştu sanırım.
Daha sonra dediklerini fark ettim! Merlin! O kofti muggle mı dedi? Onlarla kalacaksınız mi dedi? Edmund ile birlikte mi dedi? Biri beni tutsun lütfen!
Edmund ise kahkaha atmaya başlamıştı ama şu hiç-eğlenmiyorum-hatta-şuan-felaket-kızgınım-benden-uzaklaşın kahkahalarındandı. Evet,onun her şeyini bilirdim. Ne demişler dostuna yakın ol,düşmanına ise daha da yakın ol. Yani işim gereği bilmeliyim. Yoksa nasıl baş edeceğim?
"Pekala komikti bakın güldüm. Şimdi hemen bizi geri götür. Çok uzakta olamayız."
Edmund hislerime tercüman olmuştu. Evet artık okula geri dönmek istiyordum. Hogwarts'a. Bizi buraya gönderdikleri için okulu başlarına yıkacaktım! Hem annem-babam bir şey dememiş miydi buna?
"Çocuklar dediklerimizi çok dikkate almalısınız. Profesör Dumbledore size bir mektup bırakmıştı ama önce kalacağınız eve gitmeliyiz. Bu arada Hogwarts'dan oldukça uzağız çocuğum."
Merlin aşkına! Bu kofti kadın doğru söylüyordu. Cidden cezadaydık.
"Neredeyiz peki?" diye sordum titrek bir sesle. Alacağım cevaptan korkuyordum. Kadın ise kocaman bir gülümsemeyle cevap verdi.
"Elbette güzel ülkem Türkiye'deyiz!"
Bu sefer cidden bayılmıştım ve kimse beni tutamamıştı.
----
Kofti; safkan dahi olsa büyü yapma yeteneği olmayan kişilere denir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİ DÜŞMAN
Fanfictionİki Düşman Gryffindorlunun muggle hayatıyla mücadelelerine hazır olun!