3

6 2 0
                                    

Sıraya özenli bir şekilde kitap ve defterlerimi dizdikten sonra çevreme baktım. Tuğra hâlâ gelmemişti.

Okulumuzda müzik ve resim derslerimiz ortak yapılıyordu. Toplu bir çalışma ortamı ve fikir alışverişinde olmamıza önem veriliyordu ama genelde bunun tam tersi durum ortaya çıkıyordu. Tartışmalar uzayınca daha fazla büyümesinden korkup dersler iptal oluyordu ama hâlâ ortak yapılmasından vazgeçilmemişti, galiba öğretmenler kaos seviyordu. Kaosçuların elebaşı sınıfa girince herkes ona selam vermeye başladı.

Sina bana göz kırpıp hırkasını asmak için arkaya giderken diğer kaosçu Tuğra sınıfa giriş yaptı. Sina'ya ters bir bakış atıp sırasına geçti. İkisi de zıt kutuptu ve tartışmalar çoğunlukla bu ikisi arasında çıkıp sınıfa yayılıyordu.

Mükemmel kişiliğimle bunları düşünmeye daha fazla dayanamayıp kitabımı açtım. Bu aralar Balzac okumak istemiştim. "Oo Vadideki Zambak!" Sina yanıma oturup kolunu omzuma attı.

Aşırı samimi ve temastan hoşlanan birisiydi ama ben değildim. O da bunu bildiği için kolunu geri çekip, "Alışkanlık... Kusura bakma." dedi.

Sina'nın çoğu hareketi beni uyuz etse de 4 yıl boyunca sıra arkadaşım olunca ona alışmıştım. Sadece sıra arkadaşlığı olarak devam eden arkadaşlığımızı ikimizde bir adım öteye götürmek için uğraşmamıştık. Benden çekindiğini fark ediyordum, belki de bu yüzden böyleydi ama yalnızlık hoşuma gidiyordu.

"Okudun mu?" Kitabı eline alıp incelerken sağa sola başını salladı. "Hayır." Ellerimle gözlerimi kapatıp güldüm. "O zaman niye oo diye bağırıp beğenmiş gibi yaptın?"

O da gülmeye başladı. "Sen okuyorsan harikadır. Hem çok ünlü bir eser biliyoruz yani ama kitap okumaya gelemiyorum. Kusuruma bakacaksın artık." Saçlarımı karıştırıp cümlesini bitirince istemsizce güldüm çünkü tavırları her zamankinden daha tatlı gelmişti ya da ben bugün pozitif yerimden uyanmıştım.

Sina ön sıradakilerle konuşmaya başlayınca gözlerim Tuğra ile buluştu ve keşke buluşmasaydı dedirtti. Yanımızda olsa bizi parçalayacakmış gibi bakıyordu. Anlamsız gözlerle ona bakarken sıktığı çenesiyle sınıfa giriş yapan öğretmeni gösterip önüne döndü.

Tuğra'yı ilk kez böyle görüyordum. Daha doğrusu bana karşı ilk kez. Bu durum kafamı daha da karıştırırken derse adapte olmaya kendimi zorladım. Teneffüste Tuğra'ya nasılsın diye bir mesaj attım ama interneti kapalıydı.

O dersten sonra da Tuğra'yı okulda görmemiştim. Arkadaşlarına da bir şey demeden gitmesi beni daha da kuşkulandırmıştı. Merak etmiştim onu.

Tuğra ile küçüklükten beri tanışıyorduk, her zaman aynı okullarda aynı sınıflarda ders görmüştük. Ablam ve Oğuz da aynı okullara gitseler de tam olarak tanışmaları bizim yüzümüzden olmuştu.

İlkokulda Tuğra ile gayet iyi bir arkadaşlığımız varken ortaokula geçip yaşlarımızın büyümesiyle hep tartışma halinde olmaya başlamıştık. Açıkçası o benimle uğraşıp duruyordu. Sanki ona karşı bir hata yapmışım gibi davranıyordu.

Liseye geçmemiz ise birbirimizden tam anlamıyla kopmamıza sebep olmuştu. Kendi arkadaş çevrelerimiz olmuştu. Bu sırada ablam ve Oğuz da üniversiteye geçmişti. Onların ilişkileri daha da iyi olurken bizim böylesine uzak kalmamız ailelerimize de çok tuhaf gelmişti. Doğrusu bana da öyle geliyordu çünkü neden böyle olduğuna dair kesin bir fikrim yoktu.

Tuğra ile ne zaman konuşmak istesem saçma cevaplar vererek benden uzaklaşıyordu. Ben de onunla uğraşacak kadar ne insan seviyordum ne de enerjim vardı. Çünkü dostluğumuz boyunca sorunlara çözüm bulun taraf hep Tuğra olmuştu. Sorunlarla başa çıkmayı maalesef bilmiyordum, tek bildiğim sessizce uzaklaşıp göz ardı etmek.

Böylece ablamla abisinin yakınlaştığı zaman biz uzaklaşmıştık, şimdi ise ablamla abisinin bir daha beraber olması tahayyül bile edilemezken biz tekrar yakınlaşıyorduk. Ya da benim kuruntum muydu?

Bugün yanıma gelmeyi geç, beni bir kaşık suda boğacak gibi bakmıştı. Oysaki ben yanımdan hiç ayrılmayıp ablamların mevzusuyla ilgili ortaokuldaki haline geri dönüp beni bunaltır diye düşünmüştüm. Kendime gülerek, "Bunalmak mı istiyordun cidden?" diye mırıldandım. Psikoloğa falan gitsem iyi olacaktı. Bu aralar aşırı derece ikirciklikli davranıyordum.

Mesajıma hâlâ cevap gelmezken aramayı düşündüm. Tam arama tuşuna basacakken gözlerim açıldı. Başımı yavaşça yukarı kaldırırken sanki kulağımın yanında ampul patlamışçasına aydınlanma yaşadım.

İşler tersine mi dönmüştü? Yanımdan ayrılmayıp beni sıkboğaz eden çocuğa şu an aynı şeyi ben mi yapıyordum? Hızla telefonu yatağıma atıp ayağa kalktım. Bir duş alsam iyi olacaktı.

Havluyla ıslak saçlarımı karıştırırken boş boş duvara bakıyordum ki gelen bildirim sesiyle telefonu elime almam salise sürmedi. Tuğra sonunda mesaj atmıştı.

potkal - bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin