6. Bölüm

251 5 4
                                    


Sabah güneşi gözlerimi yakmaya başladığında uyanmam gerektiğini anladım. Gözlerimi ovarak araladığımda pencerenin önünde perdeyle uğraşan annemi gördüm.

"Heh, yavrum benim uyandın mı?" Masanın üstündeki tepsiyi alıp yatağa yanıma çöktü, "Hadi biraz ye de bu gün çok iş var."

"Sana da günaydın anne." Dedim doğrularak. Sırtımı yatak başlığına yasladım.

Annem çatalı eline alıp salatalığa batırdı ve ağzıma yaklaştırdı. Salata dilimini ağzıma alıp çiğnemeye başladım.

Mutlu mutlu beraber kahvaltımızı yaparken birden duruldu annem, "Keşke bu gün senin en mutlu günün diyebilseydim." Dedi. "Bunlar olmasaydı... belki Azat yerine Yusuf gelirdi." Lokmamı yutamadım. "Sahi? Yusuf'un bundan haberi varmı?"

Basımı öne eğerek kafamı salladım. "Nasıldır şimdi acep?" Diye düşündü kendi kendine.

Bilmem anlamında baktım ona, annem düsüncelere daldı, "Özür dilerim yavrum benim, keşke olanların önüne geçebilsem." Dedi bu sefer de.

"Yapacak bir şey yok artık." Dedim. Çaresizce, umutsuzca. Her şey bu gün başlıyordu. Düşman aşiretimizdi ve bu küçük bir düşmanlık değildi. Olaylar annem bana hamileyken olmuştu. Küçüken annem ve yengem dedikodu yaparken arada merakla bende onları dinlerdim.

O zamanlar öğrendiğim küçük bilgilere göre o zamanlar annem ve Zilan hanım baya yakınlarmış. Hatta babamla Mehmet bey bile çok sıkı fıkı arkadaşlarmış yani Azat'ın babasıyla.

"Anne," diye başladım zeytini ağzıma atarken. "Bu düşman olayları çıkmadan önce, neler oluyordu?" Diye sordum ağzımdakileri çiğnerken.

Annem bana baktı, gözlerini kısarak eskiye daldı. "Ah o günler, çok huzurluyduk. Bedoyla Azat aynu yaşlardaydı. Biz Zilan'la avluda oturur sohbet eder Bedoyla Azat beraber oynarlardı." Annemin yüzüne özlemli bir tebessüm oluştu, "Ben o zamanlar sana hamileydim tabii. Seni de hep oralarda hayal ederdim de nasip olmadı işte." Annem durakladı tekrar, zorla konuşurmuş gibi, "Senin doğumuna iki ay kalmıştı, Azat da benim elimde büyümüş sayılır aslında. Çok severdi beni, bende onu. Çok masumdu. Ne zalim dedesine, ne de onu her gün dövmekten beter eden babasına benziyordu." Derin bir iç çekti, "Annesine çok benziyordu Azat. Yaşıtları türlü türlü yaramazlıklar şeytanlıklar yaparken o yerinde uslu uslu oturur sesini çıkarmazdı. Saflığından değildi, kendi yaşına göre çok olgun bir çocuktu Azat."

"Babası Azat'ı dövüyor muydu?" Diye sordum. 5 yaşındaki, annemin anlattığına göre uslu düzgün olan bir çocuk dövülecek ne yapmıştı?

"Zilan beter ederdi kendini Azat dayak yerken. Küçücük yavrucak az çekmedi değil. O kadar dayağa rağmen tek damla gözyaşı görmemişimdir gözünde. Ağlayacaktı, tutardı kendini konuşamazdı." Aklıma gelen görüntüyle hüzün kapladı vücudumu. "Babası hep Azat'ın hırçın, her istediğini yaptırabilen, ona yakışır bir ağa oğlu olmasını istiyordu, diğer oğullar gibi şımarık zübbe." Önümde biten tepsiyi yana koydu, "Azat ise kendi işlerini kendi halledebilen, o yaşta bile kimseye muhtaç olmayan bir çocuktu. Soyundan bağımsızdı o."

...............

2003, Karaoğlu konağı

Avluda oradan oraya koşturan Azat'a baktım. Bedirhan'la saklambaç oynuyorlar, didik didik her yerde onu arıyordu.

"Rojin teyze, Bedo'nun nereye saklandığını gördün mü?" Diye sordu. Küçük gözlerini kırpıştırarak.

"Görmedim maalesef." Dedim. Bir of çekti.

SİYAH BEYAZ/BERDEL (+18)Where stories live. Discover now