TOMMY
15 saatlik yolculuğun ilk yarısı uyuyarak, ikinci yarısı ise rastgele birkaç film arasında gidip gelerek geçirmiştim. Bilinmezliğe sürüklenirken hiçbirine kafamı veremiyordum. Açıkçası hareketsiz kalmakta buna yardımcı olmuyordu. Birinci sınıf bile olsa 1.93 boyundaki biri için bu koltuklar, belli bir süreden sonra işkence halini alabiliyordu. Ayaklarımı dilediğimce uzatamadığımdan tüm kaslarım ağrıyordu. Gerinmek, uzanmak, hatta koşarak tüm kaslarımı açmak istiyordum. Birkaç kez tuvalet bahanesiyle uçağın içinde turlamıştım. Fakat o zamanda üç hostesin radarında olduğumu fark etmiştim. Hatta bir tanesi - taş çatlasın benden 4-5 yaş büyük olanı- açıkça ilgisini belli eden temaslarından kaçınmamıştı. Yoldan çıkarıcı dokunuşlardan bahsediyordum.
Harika! Seks partneri olarak benden yaşça daha büyük kadınlar – tabi ki burada birkaç yaştan bahsediyorum- her zaman ilk tercihim olmuştu. Bağlanmak yok, sabahında 'e şimdi ne olacak' soruları yok. Tamamen özgür ve sorunsuz bir birleşme.
Ve artık bunların hiçbirinin önemi yoktu.
Daha ilk günden babama verdiğim sözü çiğnememek adına son saatlerimi oturarak geçirmek zorunda kalmıştım. Neyse ki ara ara internet çekiyordu ve ben Rob'un yazdığı saçma sapan mesajlarla beynimi uyuşturup ağrılarımı, özellikle de pantalonumun içinde olanları görmezden gelmeyi başarıyordum.
"Bayanlar, baylar ve sevgili çocuklar. Kaptanınız konuşuyor..."
Beklenen anons kaptan pilotun sesiyle uçakta yankılandı. Önce Türkçe duyup, ardından ana dilim olan İngilizceyle geldiğimizi teyit etmek derin bir nefes almama neden oldu. Saat 05.15'di ve ben jetlack olmak üzereydim. Uçak inişe geçmek için dönmeye başladı. Sökmekte olan şafağın ışıkları açık olan pencerelerden içeri sızdı. Kesinlikle göz kamaştırıcıydı. Büyük bir denizin etrafında dönerken nokta gibi gözüken yük gemileri gittikçe büyüyordu. Yere yaklaştıkça yük gemilerinin ayrıntılarını izlemeyi bıraktım ve şehrin manzarasını seyre daldım. Önceki gelişlerim de hep gece olduğundan sadece ışık şölenlerini izleme şansım oluyordu. Şimdi ise gün yeni başlıyordu ve tüm binalar ayan beyan ortadaydı. Çok kalabalık bir şehirdi. Çok sıkışıktı. Neredeyse ağaçsızdı. En azından görüşümdeki yerler fazlasıyla bunaltıcı görünüyordu ya da ben buraya zorla gönderildiğim için öyle hissediyordum.
Tekerlekler piste değdiği an duyduğum seslerle uçağın arka tarafına baktım. Perdeler çekik olmadığından içerisinin karmaşasını görebiliyordum. Kemer ikaz ışıkları sönmemesine rağmen çözülen kemer sesleri yaşanan uğultuya karışıyordu. Birkaç kişi çoktan ayaklanmıştı. Hostesler onları yerlerine oturtmaya çalışıyordu ama pek başarılı oldukları söylenemezdi. Telefonla konuşan birilerini gördüğüme yemin edebilirdim. Diğer sınıflarla bizi ayıran perdeyi sertçe çeken hostes sinirli adımlarla ön tarafa doğru yürüdü.
"Sayın yolcularımız uçağımız henüz terminale yanaşmamıştır. Kemer ikaz ışıkları sönene kadar yerlerinizden kalkmamanızı..."
Yeni bir anons sesi uçağın içinde duyuldu. Bir süre sonra uçak kendine ait olan tünele bağlandı. Perdenin arkasında kalan iki koridorun insanlarla dolu olduğunu duyabiliyordum. Önce birinci sınıf yolcuların indirileceğini bildiğimden ikaz ışığı söndüğü gibi kemerimi çözdüm. Baş üstü dolabımdan sırt çantamı aldım ve önümdekilere saygı duyarak daracık koridorda ilerlemeye başladım. Hostesler 'iyi akşamlar' dilerken özellikle bana temas edenle göz göze gelmemeye çalıştım. Çünkü biliyordum ki ona bir kez daha bakarsam ya numarasını alacaktım ya da oda numarasını.
Halıyla kaplı cam tünelden ilerlerken telefonumu uçak modundan çıkardım. Sayamayacağım kadar çok bildirim ekranımı doldurdu. Hepsini cevaplayamayacağım için babama indiğimi bildiren bir mesaj attım ve telefonu cebime koydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
12'den vurmak
Teen FictionWattpad Türkiye'de bir ilk... Daha önce Türkiye platformunda yazılmamış bir kurgudur. * Amerikan futbolunun yükselen yıldızı. 12 Numaraya anlam kazandıran takım kaptanı. Döneminin en iyi cornerbacklikten, quanter backe yükselen deli fişek. Yaşından...