5

233 25 13
                                    

Bitmek bilmeyen telefon konuşmasının yaklaşık 45. dakikasında babamın sesini özlediğime dair hissiyat yavaşça benden uzaklaşmaya başladı.

"Tamam babacığım," dedim o göremese de başımı sallarken. "Esra'nın da çok selamı var sizlere. Görüşürüz, öpüyorum ikinizi de."

Çağrıyı sonlandırır sonlandırmaz bana masasının arkasından sırıtarak bakan Esra'ya döndüm. İstifamı verir vermez yanına çıkmıştım ama oturduğumuzdan beri babamla konuşuyordum.

Esra, "İlhan amcam nasıl da özlemiş kızını," diye dalga geçerken pencereyi aralamak için ayağa kalktı. "Sanırsın aylardır görüşmüyorsunuz."

"Aman Esra, sanki bilmiyorsun babamı. Konu iş olunca söyleyecekleri bitmez."

Başını sallayarak geri oturdu. Telefona uzanıp her zamanki gibi kendine kahve bana da soğuk çay isteyeceğini anlayınca onu durdurdum.

"Kalkacağım birazdan, hiç zahmet etme."

Her şeye ısrar etmek onun doğasında vardı. "E daha yeni geldin Asude, konuşamadık da. Otur işte."

Otururdum. Esra'yla oturup iki çift laf etmeyeli uzun zaman olmuştu. Ama salı günlerini kendine tatil sayıp gelmemesine rağmen, bugünün salı olmasın rağmen Utku'yla karşılaşma olasılığını aklımda tutuyordum. Bir an önce gitmeli ve aramayı sürekli ertelediğim Mete amcayla konuşmalıydım.

Muhtemelen babam ya da Eren tarafından çoktan kararlarım tarafından bilgilendirilmiş olsa da, Mete amcayla kendim konuşsam daha iyiydi. Eren sağolsun teklifi resmi olarak onaylamasam ve sözleşme imzalamamış olsam da, şimdi medya ekibinin bir parçası sayılıyordum. Geçen gün gelip gülerek gösterdiği üzere Galatasaray resmi internet sitesinde adım bile yer alıyordu. Bahri Havadır'ın alt çalışanlarında bir yerlerde, Asude Kantar yazıyordu.

"Gitsem daha iyi," dedim Esra'ya. "Sonra dışarıda bir yerlerde buluşup konuşuruz. Daha yapacak çok işim var, biliyorsun."

"Biliyorum, biliyorum," dedi iç çekerek. "Utku'yu gördüğüm yerde tekmeleyeceğim gerçekten."

Sen mi ben mi? diye içimden geçirdim.

"Anahtarı da vereyim sana unutmadan."

Utku ilginç bir şekilde razı gelip kopya anahtarı sekreteri aracılığıyla Esra'ya göndermişti. Alıp çantama atarken arkasından başka işler çıkmasın diye ümit ediyordum. Bu kadar çabuk vazgeçmek pek Utku'luk bir hareket değildi ama bir kerecik de olsa ona inanmayı tercih etmiştim.

"Dikkatli ol canım, haberdar et beni."

Esra'nın beni dışarıya kadar uğurlama ısrarlarını alt etmem sonucu tek başıma çıkıp arabaya binebildim. Mete amca görüşmek için geçen seferki tesise gelmemi söyleyen bir mesaj yazmıştı. Belli ki ben onu arayıp haberdar edemeden o beni yanına çağırıyordu. Geleceğimi belirtip telefonumdan haritaları açarken diğer gidişimde olduğu gibi tesisi kolayca bulmayı umdum. Bu kez yanımda Eren olmadığı için daha rahat gideceğimi tahmin ediyordum.

İstanbul kendisini bana yeniden sevdirebilmek için bir çaba arayışındaydı sanki. Birkaç seferdir yollar boş, trafiksiz ve sakindi. Gidişat yollarımdan mıydı bilmiyordum ama oldukça minnettardım. Radyoda sevdiğim şarkılar şans eseri art arda çalarken yolculuk yapmanın tadı bir başkaydı. Tanıdık ormanlık alana giriş yaptığım sırada yolu karıştırmamak ve yanlış bir yere sapmamak için kapatmış olsam da bugünlük radyo da benden yana gibi görünüyordu.

En dıştaki güvenlik kapısından geçişim kolay oldu. Geçen seferden sonra beni tanımalarını beklemek imkansız olduğundan giriş için hakkımdaki izinleri Mete amcanın yönlendirdiğini tahmin ediyordum. Her şeye, teklifi kabul edeceğime bu kadar emin bir şekilde yaklaşması garibime gidiyordu ama o önsezili bir adamdı.

aloners' barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin