6

204 22 2
                                    

Küçüklüğümüzden beri Eren'in her işi yavaş yavaş, oyalana oyalana yapmasından nefret ederdim.

Şimdi arabada oturup kardeşimin duş alıp gelmesini beklerken içeri girip Eren'i tutup buraya getirmemek için kendimi zor tutuyordum. Arabaya binmeden önce tesiste, tıpkı diğer oyuncular gibi duş almayı tercih etmesi mantıklı olsa da beni bekletmesinden hoşlanmamıştım. Bugün Abdülkerim'le aynı grupta olmamaları Eren'i ne kadar üzmüştü bilmiyordum ama beni epey mutsuz etmişti.

Mete amca benimle beklemek için ısrar etse de onu gönderdiğim için memnundum. Onunla Eren'i beklediğim anları düşünemiyordum bile, utançtan kıpkırmızı kesilmem olasıydı. Ertesi gün görüşeceğimizi söyleyerek ayrıldığında çok rahatlamıştım.

Yorgun gözlerim park alanını incelemeye başlarken onları kapatma ve biraz dinlenme dürtüsüne yenik düşmemeye çalışıyordum. Park alanında benim arabam dışında yalnızca hemen yanımdaki Porsche kalmıştı. Diğer herkes son model arabalarına binip giderken ben, az da olsa hava girsin diye şoför tarafındaki kapısını açık bıraktığım arabamda oturup kalmıştım. Telefondan Eren'e attığım tehdit içerikli mesajlara henüz bir cevap gelmediğine göre daha bekleyecektim.

Sıkılmamak için telefonuma bakmış, radyoyla uğraşmış ve etrafı izlemiştim ama hiçbiri fayda etmemişti.

Oflayarak başımı koltuğa çarptım ve kendi kendime mırıldanmaya başladım. Eren'e son beş dakika vermiştim. Gelirdi ya da gelmezdi bilemiyordum ama beş dakika içinde ben motoru çalıştıracaktım.

Sol tarafımdan biri öksürerek dikkatimi çekmeye çalışana kadar, yaklaşık yarım dakika boyunca, içimden kardeşime sövdüm. İrkilip başımı çevirdiğimde arabasına yaslanmış bir bedenin sadece alt kısmını görebilmiştim. Sahibine kavuşan Porsche'un Micra'mdan ayrılmak üzere olduğunu düşünmek üzülmeme sebep olsa da bedenin kalanını görebilmek için koltukta kaydım.

"Merhaba," dedi tanıdık bir yüz, Barış Alper, ben gözleri önüne çıkar çıkmaz. "Asude, değil mi? Eren'i mi bekliyorsun?"

Verecek bir cevap bulana kadar beni nereden tanıdığına dair sorular kafamı bulandırdı. Sonra hem bana Mete amcanın yerini söylediği seferi hem de sahadaki dakikaları düşünüp gülümsedim.

"Evet, merhaba." Samimi bir duruş için çabaladım. "Gördün mü acaba onu?"

"Ben ayrılırken duştan yeni çıkıyordu," diye düşünerek cevapladı. "Gerçi telefonla konuşmaya da başlamıştı."

Kardeşime içimden sövmeye devam ettim. Eren'in bu saatte arayacağı bir tek yakın arkadaşları vardı, onlarla da bir kez konuşmaya başlayınca bazen saatler sonunda kapatıyorlardı.

"Yani gelmesine daha çok var." İkimizin ortak düşüncesini belirttim. Bacaklarımı arabadan çıkartıp koltukta yan oturmaya başladığım için şimdi birbirimizi rahat bir şekilde görebiliyorduk. "Çıkmana engel olur muyum? Arabayı geriye alabilirim istersen."

Sözlerimi algılaması birkaç saniyesini aldı ama sonra hemen başını iki yana sallayarak beni reddetti. "Hiç gerek yok, çıkarım böyle de. Eren gelene kadar sana eşlik edeyim diye durdum."

Eren'in başıma açtığı bir başka iş, diye mırıldanmak istesem de yapmadım. Yüz ifademi çabucak değişirken, "Aa hiç gerek yok," dedim. "O gelene kadar... Sen git en iyisi."

Kaşları hafifçe çatıldı. O da duştan çıkmış olsa gerekti ki, nemli saçları ve yeni giydiği kıyafetler üzerinde jilet gibi duruyordu.

"Sorun yok, bekleyebilirim. Hem biraz daha beklersem trafik iyice açılır."

aloners' barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin