3

272 23 8
                                    

Eren daha önce inşaatı henüz biten tesis için karışık bir yapısı olduğunu söylemişti. Onu, babamla tesis hakkında konuşurken dikkate almamıştım çünkü hiçbir nedenim yoktu. O zaman umurumda olmamıştı ama ne demeye çalıştığını şimdi anlıyordum.

Tekrar aşağı inip az önce konuştuğum adamları bulma isteği aklımda dönüyor olsa da direndim. Reviri bulmak bu kadar zor olmamalıydı. İkinci kata gelmiştim ve tıpkı söylenen gibi dönmüştüm ama bulamıyorum. Belki de...

"Kızım?" dedi bir ses şaşkınlıkla. Dönüp bakında Mete amcayı görmemle öyle bir rahatladım ki... "Ne yapıyorsun sen burada?"

Soluk soluğa kalsam da gülümsemeyi başardım. "Eren'in dosyalarını getirdim amca," dedim elimdekileri uzatarak. "Önemli, kesin getir demişsin sen ona."

"Öyle de bu kadar aceleye de gerek yoktu ki Asude." Dosyaları elimden alırken beni koridorda ilerletmeye başladı. "Gel şöyle odama geçelim, konuşalım."

Bir kat daha çıkıp kapısının üzerinde italik harflerle adının yazdığı odaya geldik. O adamlardan birinin söylediği gibi cebinden çıkardığı anahtarıyla kapıyı açarken ben de etraftaki diğer odalara ve koridorun ucunda görünen çerçeve duvarına baktım. Alakasız olduğunu biliyordum ama eğer imkanım olsaydı vaktimi tesisi gezmeye ayırmak isterdim.

Mete amca kapıyı açtı ve, "Geç otur kızım," derken benim önce geçmemi sağladı.

Masanın önünde ziyaretçiler için bırakılmış koltuklara yürürken epey yol katettim. Odası büyüktü, çok büyük. Eğer onun odası böyleyse başkanın odası, adı Eren'in dilinden düşmeyen diğer teknik direktörlerin odaları nasıldı hiç bilmiyordum. Ama burası benim evimdeki salonla mutfağın birleşiminin iki katı falan olmalıydı. Böyle bir odaya sahip olmak için çok çalışmak gerekiyordu tabii.

Oturup yerleşirken odayı incelemeyi bıraktım. Koltuğun yumuşak kumaşı beni direkt kendine çekti, arkama yaslandım. Büyük masanın arkasındaki yerine oturmaktansa gelip önüme oturmayı seçen Mete amca, "Anlat bakalım," diyerek arkasına yaslandı.

"Anlatayım amca da, neyi anlatayım?" diye mırıldandım düşünerek. "Eren burada, biliyorsundur."

"Evet evet," dedi, bir yandan da masanın üzerindeki telefona uzanıyordu. "Söylemişti bana ulaşınca direkt gelirim diye. Spor salonuna göndermişlerdir onu şimdi."

Bilmesem de, "Evet," diye onayladım onu. "Onu bıraktım işte ama sonra baktım dosyaları unutmuş, ben getireyim dedim. Seni bulmaya çalıştım, başaramadım.  Sonra birkaç kişiye rastladım takımdan, sanırım, onlar yardımcı oldular yukarıda diye."

Başını öne arkaya sallarken gülümsedi. Bu sırada açtığı telefona yanıt gelmiş olsa gerekti ki, "Sena kızım, bize iki kahve gönder bakalım," diye konuştu. Sonra bana döndü, "Nasıl alırsın Asude?"

Ona gerek olmadığını, istemediğimi söyleyeceksem de yüzündeki gülümseme beni vazgeçirdi. "Sade içerim amca," dedim ben de gülümseyerek.

"Biri sade olsun, benimkini de biliyorsun Sena, bol şekerli," deyip teşekkür ederek telefonu kapattıktan sonra tekrar bana döndü. "Bizim çocuklardır sana yardım edenler. Barış Alper vardı benim yanımda, o biliyordu burada olduğumu."

Başımı sallamakla yetindim ama Mete amca konuşmamı istiyormuş gibi bakınca, "Oydu evet," diye ekledim. "Sağolsun."

Elleriyle dizine vurarak beni teşvik etmeye çalıştığında güldüm. "Ee ne yaptınız, nasıl geldiniz? Annenler nasıl?" Soruları sıralamakta çekince yaşayan bir adam değildi.

"Rahat geldik, yollar boştu. Öyle bir kalabalık, trafik yoktu. Annemler de iyiler, onlar da gelmeyi çok istediler ama dükkanı bırakamadı babam."

aloners' barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin