10

24 6 0
                                    

Bölümün bir kısmı ilahi bakış açısıyla, bir kısmı da Hongjoong'un bakış açısıyla.
İyi okumalar ❤️

Çünkü burası çok soğuk.
Fazlasıyla soğuk.
Bir insanın dayanamayacağı kadar çok soğuk.
Ve gürültülü. Oysaki ben sessizliği severim. Sevdiğim kişiden çıkan gürültü  haricinde diğer tüm seslerden nefret etmek isterim.
Hayatımda bir defa olsun onun yanında çocuk olmak, oynamak ve sevmek istediğim gibi...

Ellerindeki ölü menekşeleri toprağa gömerken zihnindeki kargaşada yolunu kaybetmiş gibi hissediyordu genç oğlan. Son günlerde sevgilisinin kendisine olan garip davranışlarına bir anlam veremiyor, bunu ona söylemek yerine kendi içine atıp üzülüyordu.
Sanki araları gittikçe daha çok açılıyormuş gibi hissediyordu Hongjoong.

O an aklına Seonghwa'nın kendisine yıldızları anlattığı gece geldi.
Ve acıyla gülümsedi.
Bir daha böyle bir anın yaşanmayacağını biliyordu.
Belki de geçmişte yaşadığı tüm güzel anların geçmişte kalmasıydı ona hüzün veren.
Ya da ibadet sırasında sakatlığından dolayı inancıyla tam bütünleşememenin acısını yaşayan birinin üzüntüsü gibiydi hissettiği şey.
Veya annesini kaybetmiş bir çocuğun bir daha evinin yolunu bulamaması gibiydi.

Ne garipti ki bu üç durum da Hongjoong'a aynı duyguyu aynı şekilde hissettiriyordu.
Aynı acıyı tekrar tekrar yaşamak gibiydi.
Sadece gözyaşları ve abelyalar içinde boğulmak gibi.

O an kör olmak yerine kalpsiz olmak istemenin çok mu bencilce olacağını düşündü.
Belki bir kalbi olmasaydı hiçbir duyguyu hissetmezdi ve sadece hayatta kalmaya odaklanırdı.
Belki bir kalbi olmasaydı aşık da olamazdı ve o zaman Seonghwa'ya karşı hiçbir şey hissedemezdi.

"Bunu aklından bile geçirme meleğim."

Seonghwa'nın sesini duyduğunda sevgilisinin ne ara yanına geldiğini anlayamamıştı bile.
Gerçekten bazen Hongjoong'u ürkütüyordu ama Hongjoong bu hisse de aşıktı, tıpkı ona olduğu gibi.

"Seonghwa?"

"Aşık olmamak için kalpsiz olmayı dilemek bencillikten çok zalimlik olurdu meleğim."

"Aklımı mı okuyorsun?"

"Sadece yüz ifaden her şeyi belli ediyor."

"Öyle düşünmek istememiştim aslında, beni yanlış anlama sevgilim...
Sadece bazen..bazen çok garip davranıyorsun ve ben buna anlam veremiyorum."

"Eğer beni gerçekten hissediyorsan sana olan sevgimden şüphe etmezsin Hongjoong."

"Şüphe etmiyorum ki."

"Belli ki seni şüpheye düşürmüşüm..."

Birden bire nefesini yüzümde hissedince kalbimin sesini bedenimin her bir köşesinde işitmeye başladım.

"Gel şöyle yapalım o zaman,"

"Ne yapacağız?"

"Seni sonsuza dek sevdiğimi anlaman için, eğer bir gün ölürsem aşkımıza şahit olan tüm bu abelyalar da parlayarak göğe yükselecek. Ve sen göreceksin bunu sevgilim. Kör dahi olsan göreceksin. Ve o zaman seni düşüncemde dahi sevmeyi bırakmadığımı anlayacaksın. Söz veriyorum. "

"Neden böyle konuşuyorsun? Beni daha çok üzüyorsun Seonghwa... Ölmeni istemiyorum."

"Biliyorum bebeğim, buradayım, yanında. Korkma."

"Ya bir gün gidersen?"

"Bunları düşünme sen. Öyle bir şey olmayacak."

"Söz mü?"

"Yanıma gel."

Sesinin olduğu yöne doğru yürüdüm.
Bir gün onu görmeyi her şeyden çok istiyordum.
Bunun için tüm imkanları zorlamaya hazırdım ama nasıl yapabileceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Ama yanımda o olduğu sürece her şeyi başarabilirmişim gibi hissediyordum.

O günün geri kalanında birlikte toprakta oturduk.
Bana sonu güzel biten masallar anlattı ve saçlarımı okşamayı istediğini söyledi. Neden okşamadığını sorduğumda ise bunu şimdilik yapamayacağını söyledi. Sanki kendi elinde olan bir şey değilmiş gibi.

Zaman onunla birlikte güzel geçiyordu. Sonsuza dek yanımda olmasını istediğim tek kişi oydu.
Birlikte sessizce otursak bile onu yanımda hissettiğim sürece içimde huzur oluşuyordu.

"Şimdi ben gidiyorum."

Söylediği cümle ile duraksadım.
Muhtemelen saat geç olduğu için eve gidecekti. Ama nedenini bilmediğim bir şekilde içimi kötü bir hissiyat kapladı.

"Bir daha ne zaman geleceksin tekrar?"

"Yarın gelirim."

"Peki."

"Görüşürüz."

"Görüşürüz."

Ona sıkıca sarılmak istedim.
Ama bunu yapmayacağını biliyordum.

"Özür dilerim sevgilim."

"Neden özür diliyorsun Seonghwa?"

"Sana sarılamadığım için."

Ve birden sesi kesildi.
Nefes seslerini de duymayınca gittiğini anlamıştım.
Zaten her zaman böyle yapardı;
sessiz sedasız bir şekilde giderdi.

Gökyüzünde bir şimşek çaktı.
Sağanak yağmur başladığında hâlâ orada duruyordum.
Ruhuma kadar ıslandığımı hissettim.
Sonrasında zihnimde de bir şimşek çaktı.
Ve ben hatırladım.

"Ben yaradılışımdaki tüm kötülüğe rağmen bir fani uğruna kendimi iyiliğe adamış bir iblisim.
Ben senin için amacımdan sapmış ve kötülükle kaplı benliğimi iyiliğe çevirmiş bir kötülük meleğiyim. Bu yüzden bana dokunamazsın, çünkü bir bedenim yok. Ama beni hissedebilirsin, her daim ruhunda, yanıbaşında. "

Ben bir insana aşık olmamıştım.
Ben bir ruha aşık olmuştum.
Ya da bir meleğe.
Kötülük meleği.
Benim meleğim.

Kör gözlerimden yaşlar süzülmeye devam ederken kendimi tutamadan hıçkırdım.
Çok garipti, tüm ruhum onunla dolmuş gibi hissederken aynı zamanda ruhumu dolduran bu meleği tanımıyormuş gibi hissediyordum.

Bedenim titriyordu.
Bir dakika önce yanımdan gittiğinde bunun onunla son buluşmam olduğunu anlayamamıştım.
Ama şimdi idrak ediyordum ve bu ruhuma dayanılmaz bir acı veriyordu.

Çünkü burası çok soğuk.
Fazlasıyla soğuk.
Bir insanın dayanamayacağı kadar çok soğuk.
Ve gürültülü. Oysaki ben sessizliği severim. Sevdiğim kişiden çıkan gürültü  haricinde diğer tüm seslerden nefret etmek isterim.
Hayatımda bir defa olsun onun yanında çocuk olmak, oynamak ve sevmek istediğim gibi...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 14 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

abelya gecesinde | seongjoongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin