Hogwarts'ta ilk yıldan beri hep yokmuşum gibi davrandım. Bu benim seçimimdi; insanlardan uzak.
Hiçkimse benim kim olduğumu bilmiyordu tanıyanlar bile tek tük beni katil olarak biliyordu. Babamı, Siriusu benim öldürdüğümü düşünüyorlardı. Babamı son gördüğümde 11 yaşındaydım. Hogwartsa gittiğim günün sabahı babam öldürülmüştü, katili Bellatrix'ti.
Okulda arkadaşım yoktu ve bundan memnundum, öğretmenlerle aram çok iyiydi. Snape, slytherin'e gelmiş en iyi cadı olduğumu düşünüyordu. (Okul birincisi olduğum için Granger benden nefret ediyordu) Evet, Snape'le aram çok iyiydi, bana beni her gördüğünde gülümsüyor, iyi olup olmadığımı soruyordu. Bende ona karşı sıcak davranmaya çalışıyordum ama sanırım başarısızdım. Snape dışında Lupinle de aram oldukça iyiydi, çünkü babamla oldukça yakın arkadaşlardı; Remus, James ve Sirius...
Lupin bana 2. babammış gibi davranıyordu. Hatta onun ricasıyla odam tekliydi. İnsan sevmediğimi biliyordu.Babamdan bana sadece bir kolye kalmıştı. Onu hep takıyordum, bu güne kadar sadece duş alırken çıkarmıştım. Oda kırılmasından korktuğum içindi. Benim için özeldi, bir özelliği vardı. Renk değiştiriyordu, kolye tamamen bana bağlıydı. Sinirlendiğimde taşı kırmızıya, üzüldüğümde, ağladığımda maviye, korktuğumda mora dönüyordu. Mutlu olduğumda hangi renk olduğunu bilmiyordum. Çünkü babamın ölümünden sonra asla içten gülememiştim. Bu kolyeyi bana babamın ölüm haberini verdikten sonra Lupin vermişti.
Lupinden başka kimsem yoktu, Harry güya vaftiz kardeşimmiş. Bunu biliyordum. Ama umrumda mı? Hayır.
Bunu o da biliyordu, bir kez bile yanıma yaklaşmamıştı. Peki o zaman neden ilk adımı ben atayım ki?Annemi hiç tanımadım. Ama babama ihanet ettiğini biliyorum. Annemi tanımak istemem doğrusu, tek hedefim -kulağa saçma gelse de- Bellatrix'i bulduğum gibi öldürmek. Bunu yapacaktım, ve yaparken hiç acımayacaktım.
Yine normal günlerden biriydi. İlk ders iksir dersiydi. Sınıfa 5 dakika erken gelmiştim, çok kişi yoktu, bende en öne ama en kenara olacak şekilde oturdum. Genelde hep ben otururdum buraya, yanımada zorunlu olmadıkça hiç kimse oturmazdı. Sınıf dakikalar geçtikce dolmaya başladı. Ders başlamıştı, içeri Snape girdi hemen ardından buz gibi sesiyle konuşmaya başladı.
SS: Dersimde boş konuşma istemem. Aksi takdirde binalarınızdan puan kırarım.
Bunu hep söylüyordu. Alıştığım için hiç birşey yapmadan dinlemeye başladı.
Gry ile ortak dersteydik. Sınıftakiler Snape'i dinliyor, ardından parşömenlerine not alıyorlardı. Bende öyle yapıyordum. Birden kapı çaldı ve ben hariç herkes oraya döndü, sanırım yine biri gecikmişti.
SS: Dersime 7 dakika gecikmenizin umarım geçerli bir sebebi vardır Bay Riddle.
TR: Uyuya kalmışım, profesör. Üzgünüm.
SS: son olsun. Şimdi yerinize geçin.
Ardından yavaş adımlarla benim yanıma oturdu. Birşey demedim, tek boş yerin benim yanım olduğunu biliyordum. Ardından profesör birkaç soru sormaya başladı.
SS: Pekâlâ, yazmayı bırakın. Soru soracağım.
Demesiyle herkes kalemlerini bıraktı.
SS: sizce bu odadaki en tehlikeli ve en güçlü iksir hangisi?
Granger elini kaldırdı bir tek. Biliyordum ama cevap vermeyecektim. Dikkat çekmemem gerekiyordu.
SS: Sadece bir kişi mi? Bayan Black? Bu sorunun cevabını bildiğinize eminim. Cevaplamak ister misiniz?
Bana gülümseyerek döndüğünde tereddüt etsemde ayağa kalktım. Granger'ın nefret dolu bakışlarını üzerimde hissediyordum. Ama umrumda değildi.