4.

11 2 3
                                    

"Ben Sirius'um James, annem ismimin anlamını 'en parlak yıldız' olarak açıklamıştı. Eğer kızım olursa ismini ya Canopus yada Rigel koyacağım, oğlum olursa da Saiph. Sirius Orion takımyıldızındaki bir yıldız, ve Rigel de Orion'un en parlak yıldızı. Canopus ise Ben'den sonra en parlak ikinci yıldız. Biliyor musun Çatalak, Saiph ve Rigel Orion'un ayağındaki yıldızlar. Şimdiden çok heyecanlıyım!"

"Bence Kızın olursa ismini Canopus Rigel koymalısın. Mükemmel bir birleşim! Değil mi Aylak?"

"Saçma hayallerinize son verin ve yarınki Bitkibilim sınavı için çalışın!"
.
.
.

Bugün Pazar olduğu için
mutluydum. Dün Malfoy başımın etini yemişti Hogsmeade'e gidelim diye. Bende dün pazartesi gününe olan bütün ödevlerimi yapıp bu güne söz vermiştim.

Parkinson sabahın köründe kapıma dikilmiş "Geç kalma", "seni bekleyecek" değilim gibisinden cümleler kuruyordu.

İçimden ona küfürler yağdırarak hazırlanmaya başladım. Saçımı tarayıp açık bıraktım. Üzerime siyah askılı crop onun üzerinde de siyah kot ceketimi giydim, altımda siyah kot pantolon vardı. Kolyemi cropumun altına gizledim ve son olarak Converse'lerimi giyip aşağı indim. Büyük salon neredeyse dolmuştu, 2 Riddle'ı ve 1 Diggory'yi aradı gözüm, bulduğumda hızla yanlarına ilerledim ve oturduğum gibi kafamı masaya gömüp gözlerimi kapattım.

TR: Kimleri görüyorum!

Kafamı kaldırmadan cevap verdim.

LB: Eğer birgün ölürsem bu sözü mezar taşıma yazdıracağım.

Sanırım herkes duymuştu, kahretsin. Diğer masalardan ve Slytherin masasında çıkan gülüşme seslerini duyuyordum.

PP: O günü sabırsızlıkla bekliyorum.

İstifimi bozmadan orta parmağımı çektim. Keşke yapmasaydım...
Masalardan daha fazla gülüşme sesleri gelmeye başladı.

DM: Her neyse, bu gün Hogsmeade'e gidiyor muyuz?

MR: Kraliçemiz uyana bilirse neden olmasın?

PP: Onu burada bırakalım bence Riddle.

Elimi cebime attım ve asamı çıkarıp ona doğrulttum.

LB: İmper-

PP: TAMAM! İNDİR ONU!

Gülümseyerek asamı indirdim.

CD: Ondan ne bekliyorsun Parkinson?

Sonunda kafamı kaldırıp birkaç birşey yemeye karar verdim. Hala uykuluydum

Ama anlaşılan sly masasında misafirlerimiz varmış; Potter, Granger, Weasley ve kız kardeşi...

HP: Abiye günaydın yok mu?

LB: Aymasın size, ne işleri var bunların burda?

CD: Şimdi gelmek istediler bende-

LB: Hayır diyemedin.

TR: Ama biz dedik!

MR: Yine de oturdular.

Seslice nefes verdim ve en küçüklerine baktım.

LB: Bak, sen diğerlerine benzemiyorsun. Bunları burada bırakalım ve kız kıza bir kahvaltı edelim.

GW: Olur-

RW: Olmaz. Hogsmeade'de kız kıza gezersiniz.

LB: Bunlar gelmiyor değil mi Malfoy?!

DM: Abartma Black, tamam kafasında yara izi olan kişileri sevmem ama eğleniriz değil mi?

LB: Sanırım eğlenmek sadece bana yasak.

MR: Sen eğlendiğinde ya birileri işkence görür yada ölür Lina.

Göz devirdim, ama diğerleri gülüyordu.

HG: Neden düşmanmışız gibi davranıyorsun?

LB: Değil miyiz?

Dedim ağzıma zeytin atarken.

CD: Aranızdaki sorunları nazikçe konuşup çizebilirsiniz.

LB: Hufflepuff'lar için geçerlidir o. Biz yüce Salazarı örnek alıp şatoya lanet bir Basilisk koyarız. Değil mi Slytherin?!

Sesimi yükselttiğim ve yüzümü bütün sly masasına tutup konuştuğum için Slytherin masasından; Riddle'lar, Malfoy, Parkinson ve Zabini dahil "evet" çığılıkları ve alkışlar yükseldi. Bu çok hoşuma gitmişti sırıtmaya başladım.

CD: Tamam, o zaman öldürün birbirinizi. Karışmıyorum.

Yemeklerimizi yeyip odalarımıza dağıldık, ben bu kombinimle oldukça mükemmel görünüyordum, değişmeyecektim. Sadece dudaklarıma gloss ve üzerime parfüm sıkıp çıktım.
.
.
.

Sonunda Hogwarts'a gelebilmiştik. Çok yorulmuştum ama günüm güzel geçmişti. Saat 11'e geliyordu. Üzerime daha rahat birşeyker giyinip kendimi astronomi kulesine attım. Çok geçmeden birinin varlığını hissetmemle arkamı döndüm. Malfoy gelmişti. Başımla yanımı işaret ettim o da gelip yanıma oturdu. Halsiz görünüyordu.

LB: Neyin var çakma Barbie?

DM: Yorgunum.

LB: Yedim bende. Anlat hadi dinliyorum.

Bana imalı gözlerle bakmaya başladı yüzünde gram duygu ifadesi yoktu. Ve mavi gözleri ay ışığında çok güzel parlıyordu. Yutkunup konuşmaya başladı.

DM: Sana neden güveneyim, ben kendime bile güvenmiyorum?

LB: Haklısın. Bende kendime eskiden güvenmezdim. Ama gerçeklerden kaçamayacağımı öğrendim çünkü kendime güvenmezsem kimseye güvenemeyeceğimi biliyordum. Güven problemleri bir süre bende de oldu Malfoy ama atlattığımı düşünüyorum. Buna ne derler biliyor musun; Güven problemine?

kafasını olumsuz anlamdı salladı. Hâlâ beni izliyordu, bende yıldızları.

LB: Paranoid.

Derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı.

DM: Babam. O beni ölümyiyen yapmak istiyor.

Söylediği şeyle kafamı hızla ona çevirdim. Gözlerim dolmuştu, 6 yıldır bu hissi yaşamamıştım.

LB: Vo-Voldemort d-döndü mü?

DM: Bilmiyorum. Ama ben bunu istemiyorum, babam denen piç gibi biri olmak istemiyorum ben. Eğer onun dediklerini yaparsam Lord bana istemediğim iğrenç görevler verecek. Bunu biliyorum. Ne yapabilirim Lina lütfen söyle, daha önce hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim.

Sessizce ağlıyordu, benimde gözümden istemsizce birkaç damla düştü ama hızla sildim bakışlarımı ona çevirdim.

LB: Senden daha zor durumdayım Malfoy. Eğer o beni bulursa, öldürmeyecek kötülük için kullanacak. İnan bana bende çaresizim.

Durdu ve beni süzdü.

DM: Ne demek istiyorsun?

Diğerlerine anlattığım herşeyi ona anlattım. Ondan korkmuyordum, bilmesi bence daha iyiydi. Sadece kolyenin nasıl kullanılacağını söylemedim.

Şaşkınlıkla birkaç dakika bana baktı daha sonra söze atıldı.

DM: Onun bir ruhu senin içinde mi yani?

Olumlu anlamda başımı salladım.

LB: Tek bir seçeneğimiz var Hortkulukları yok etmek ama bunu nasıl yapabileceğim hakkında en ufak bir fikrim bile yok.

Konuşmadık. Sadece oturduk. Ama bir süre sonra ben kalkmaya karar verdim. Tam gidecekken Malfoy'un bana seslenmesiyle durdum.

DM: Black! Bana güven.

Dedi. Gülümsediğine emindim. Bende ona dönmeden

LB: Sende bana güven Malfoy.

Dedim ve kendimi yatağıma attım. Her türlü yorucu bir gün olmuştu...

Güzel okumalarr💚

𝑷𝒂𝒓𝒂𝒏𝒐𝒊𝒅 «𝑫𝒓𝒂𝒄𝒐 𝑴𝒂𝒍𝒇𝒐𝒚»Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin