Tam beş haftada okur-yazar hale gelmişti Yalım, böyle hızlı öğrenmesini beklemiyordu kimse. Eren tabi ki mutluydu, ama şaşkındı da.
Herşeyi merak ediyor, soruyor, öğrenene kadar susmuyordu. Bazen, bazı şeyleri birbirine karıştırabiliyordu tabi ki. Kimse mükemmel değildi sonuçta, Yalım her hatasında gülerek özür diliyordu.
"Ana, bugün yemeği ben yapayım mı?" Kadın hevesli gence bakıp gülümsedi, oğlu görmediği için bir tek yemek yapamazdı.
"Olur annem, ne yapacaksın?" Yalım düşündü, ne yapsaydı ki?
"Yahni yapayım mı, Eren sever mi eti? Bir de tereyağlı pilav yaparım, yoğurtla yeriz." Kadın oğlanın saçlarını öpüp kafasını salladı.
"Eren kabak hariç yemek seçmez, bir kabağı sevdiremedim. Geri kalan herşeyi yer annem, ne lazımsa söyle çıkartayım." İkisi malzemeleri çıkartırken Eren uyuyordu, normalde Yalım da onunla uyurdu ama bugün anasının izin günü olduĝu için ayıp etmek istememişti.
"Ana, bir şey sorayım mı?" Merakla kadına bakıyordu.
"Sor annem, ne oldu?" Yalım dudağını ısırıp kadına baktı, utanıyordu da.
"Ben Eren ile sözlü müyüm şimdi, evlilik olmuyor ya..." kadın bu soruya nasıl cevap vereceğini bilemedi. Arkadan gelen ses ile kıpkırmızı olmuştu oğlan.
"Sen benim eşimsin Yalım, evlilik falan umrumda değil. Allah seni bana yazmış ki böyle bir mucize yaşadık." Kızaran yanaklarına inat, hafif bir tebessümle baktı Eren'e.
"Tamam o zaman, merak etmiştim." Annesi mutfaktan çıkarken bıyık altından gülüyordu, bu oğlan çok meraklıydı.
"Yalım, günaydın güzelim." Oğlanın beline sarılınca içine bir heyecan yayıldı, karnı kasıldı.
"Günaydın Eren beyim, iyi uyudunuz mu?" Eren kafasını olumsuz anlamda sallayınca kollarının arasında döndü merakla.
"Ağrın mı var, neden uyuyamadın?" Elleri adamın kollarını okşuyordu hafifçe.
"Koynum boştu, ondan. Mis gibi kokan birisi vardı kollarımda, ben uyuyunca kaçmış... gördün mü?" Yalım hafifçe gülüp geri işine döndü.
"Anaya ayıp olur Eren, tüm gün yatılır mı hiç? Evin işini de yaptırmıyor bana, çamaşırlı su ellerimi yara yaptı diye." Eren yine güldü, durmadan çamaşırlı su diyordu çamaşır suyuna.
"Canım benim, rahatsız oluyorsan dışarı çıkıp gezebiliriz. Sıkıldın mı?" Yalım yemeği güzelce hazırlamıştı bu arada, Eren'in kolları arasında döndü bir kez daha ama bu sefer boynuna sokulup öptü hafifçe.
Bu ufacık öpücüğün bile adamı ne hale soktuğundan bihaber, masum masum sarılıyordu bir de. Eren derin bir nefes aldı, oğlanın omzuna dudaklarını bastırdı yine. Bunu ne zaman yapsa nefesi hızlanıyordu oğlanın, yine aynı şey olmuştu.
"Eren yapma, ana görecek şimdi." Eren gülüp ısırdı beyaz teni.
"Ahhh..." ani ısırıkla canı yanmaktan çok elektrik çarpmış gibi hissetmişti Yalım. Elini ağzına kapatıp koşarak odaya gitti, çok utanmıştı çıkan sesten.
Eren eliyle yoklayarak peşinden gitti, oğlan yatağa oturmuş eliyle ağzını tutuyordu hala. Yanına oturup elini ağzından çekti, utanması hoşuna gidiyordu ama kaçmasını istemiyordu.
"Eşimmm, güzelimm... utanma artık. İnsan en yakınından utanır mı hiç, neler yaptık biz birlikte, canım benim." Yalım daha da kızarıyordu, bu aralar nedense çok yangınlıydı vücudu. Sürekli o hissi yaşamak istiyordu ama Eren'e de diyemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHUMUN IŞIĞI
RandomGece ay tutulması olduğunu bilmediğinden ailesi kızıp sokağa fırlatmıştı onu, halbuki herkes bilirdi tutulmaların efsunlu zamanlar olduğunu Babasının 'kaybol gözümün önünden' demesini kaldıramamıştı, 'keşke' dedi çocuk... 'keşke tamamen kaybolabilse...