Nasıl olurda çarptığım şey beni arabanın içinde sarsarken kendi burada dimdik hiç bir hasar almadan duruyordu? Belki yanlış görüyorumdur diye gözlerimi ovdum ve elimi önümde duran siyahlara bürünmüş adamın omzuna dokundurdum. Aklım bana asla bu kadar iyi bir oyun oynayamazdı. Dokunduğum şeyi hissetmiştim. Tam elimi çekecekken önümde duran beden bana döndü ve hızla elleri boğazımı buldu. Bense cılız bedenimle beraber arabanın ön camına yapıştım..
.
Pazartesi..Kuvvetli elleri boğazımı sıkmaya devam ederken ne kadar bu dünyadan gitmek istesemde, o an canımın acısı batınca aklıma istemsizce boğazımda olan ellerini çekmeye çalışıyordum. Ama o kadar güçlüydü ki oruspu, vurduğum kolları gram oynamıyordu. Zaten içtiklerimden dolayı güzel olan kafan bu darbe ile daha bi sarsılmış, vücudumdaki bütün gücü, enerjiyi sömürü vermişti. Artık yavaş yavaş kararmaya başlayan gözlerim ile anladım.. O gün benim son günümdü. Diğer dünyaya gideceğim orda günahlarımın cezasını çekeceğim gün. Cennet ve cehennem arasında kalacağım gün. Ama ben cennetdense cehenneme gitmeyi tercih ederdim. Cenneet için fazla günahkardım. Fazla kirliydim. Daha Adem var olduğu ilk gün bir günah işlemişken, ben 23 senelik hayatımda cehennemin dibine bir yer ayırtmış olmalıydım.
Belki şeytanla bu şekil tanışırdım hah? Varlığının kıymedini son anda anladığım için belki de şeytan cezalandırıyordur beni.. Kim bilir?
Güçlü adamın kollarını sıkan ellerim yavaşca geriye doğru, arabanın üzerine düşüverdi. Tam gözlerim kapanırken boğazımdan çekilen ellerle istemeden derin bir soluk aldım. Ardından öksürmeye başladım. Burnuma dolan temiz hava ve kül kokusunu iyice soludukdan sonra önümde duran adama baktım. Az önce neredeyse üç metreydi diyeceğim kalıplı, siyah pelerinli adam şimdi önümde yere düşmüş, normal bir insan boyutundaydı.
Üzerinde giydiği siyah uzun pelerin bu sefer ona oldukça büyük gelmiş hatta bütün vücudunu örtmüştü. Sadece elleri ve ayakları gözüküyordu koca örtünün altından. Beni neredeyse öldürecek olan koca yaratık bu muydu cidden? Sıradan bir insan..
Başta yine aklımın bir oyunu olduğunu düşündüm. Ama olamazdı. Üzerindeki bez parçası herşeyi açıklıyordu. Az önceki yaratığın boyutunda bir parçaydı. Acaba şekil değiştiren canavar falan mıydı bu? Yavaş ve temkinli adımlarla yerde yatan bedene doğru ilerledim. Yanına vardığımda üzerindeki örtüyü kaldırdım ve bir çift kırmızı gözler ile karşı karşıya geldim. Gördüklerim ile gözlerim büyürken karşıdaki bedene daha çok yaklaştım. O ise aynı şekil bana bakıyordu.
"Nesin sen" diye fısıldadığımda karşımdaki beden dudaklarıma yapıştı. Dudağımda hissettiğim sıcaklık ile kaşlarımı çattım. Ardından ağzını aramaya başlarken önümdeki bedeni sertçe ittim.Hızla ayağa kalktığımda sağa sola doğru adımlar atmaya başladım. "Tanrım size öyle demek istemedim! Lütfen beni bağışlayın lütfen günahlarımı bağışlayın! Yalvarıyorum beni dünyada bu şekilde sınamayın! " arabama doğru çığlık ata ata koşarken Tanrı'ya yaptığım yanlışı şimdi anlamıştım. Son sürat hızla koşarken ayağım bir taşa takıldı ve acıyan canım ile, zorla yukarıda tuttuğum göz kapaklarım yavaşça pes etti..
.....
Salı..
Yavaşça araladım gözlerimi. Aklıma gelen son olay ile birlikte hızla yattığım yerden kalktım ve etrafa bakındım. Burası evimdi. Benim odamdı. Nasıl yani herşey bir rüyamıydı yani. Lisa'da bir rüyaydı değil mi? Biliyordum, biricik aşkımın bana bunu yapmıyacağını biliyordum. Gülerek yataktan kalkınca giysi dolabımın kocaman aynasında duran yansımama baktım. Eğer olanlar gerçek olsaydı alnımda bir yara ve boğazımda ise koca bir iz olmalıydı ama yoktu. Cildim her zamanki gibi pürüzsüz ve un gibi bembeyaz dı. Aynadaki yansımama otuz iki diş güldükten sonra üzerimdeki pembe, tavşanlı pjamamı çıkarıp yerine rahat bir eşofman ve beyaz bir tişört geçirdim.
Sanki bugün yeni bir hayata göz açmışım gibi evin koridorunda zıplaya zıplaya banyoya girip ihtiyaçlarımı giderdim. Ardından kahvaltı için mutfağa girecektim ki burnuma dolan yemek kokusu ile duraksadım. Lisa olabilirdi! Sevgilim bazı sabahları bana kahvaltı hazırlamaya bayılırdı. Hazırladıktan sonra odama gelir, yüzümün her bir noktasını öperek uyandırırdı beni. Karnıma dolan o güzel his ile gülümsedim ve mutfağın içine doğru girdim. "Lisa!-" derken bi an duraksayıp karşımdaki adam bedenine baktım. Cılız değildi ama kaslı olduğuda söylenemezdi. Aynı rüyamdaki adama benziyordu.
Rüyamdaki..
Rüyam..
Rüya..
Ney! Siktir! Gerçek değildi dimi onlar? Anlık gelen panikle yan tezgahta duran bıçak setindeki bıçaklardan birini aldım elime. Bu sırada da karşımdaki beden bana döndü. "Günaydın. Çok güzel uyuyordun. Uyandırmaya kıyamadım. " derken gülümsedi. Yüzü dünkü adama aitti. Ama gözleri.. Onlar zeytin kadar karaydı. Mutfağın camından içeri giren güneş adamın yüzüne düşüyordu. Bu onun zeytin karası gözlerinin parlamasına sebep olmuştu. Gözleri gibi saçıda sim siyahtı. Ve görünüşü dünkünün aksine daha az korkutucu duruyordu. Dün olanlar neydi? Bu adam kimdi? Ve neler oluyordu?
Adam niye beni sanki yıllardır tanıyormuş gibi samimi bir dille konuşuyordu? Eğer bu adam gerçekse benim yara izlerim neredeydi? Yara izlerim yoksa, oraya gitmemişim demekti. E oraya gitmemişsem Lisa ile hala sevgiliyim demekti. Peki Lisa neredeydi?
Zihnimde dolaşan binlerce soru ile sanki dört duvarlı bir odada sıkışıp kalmışım gibi hissettim. Bazı şeyler birbirini tamamlıyordu. Ama bazı şeyler ise hiç alakası olmayacak derecede saçmaydı. Peki ben neresindeydim tam olarak bu oyunun? Oyun bana mı oynanıyordu yoksa bir yan figür müydüm? Kafamdaki sorularla adama doğrulttuğum bıçağı yavaşça ondan çektim. Nedenini bilmiyordum ama sanki ona güvenmem gerekiyordu. Belkide o da bu oyunun bir kurbanıdır?
"Söyle.. Kimsin sen? " dedim ve elimdeki bıçağı fenyansa bıraktım.
EVEET BU BÖLÜMÜNDE SONUNA GELDİK. BİRAZ KISA OLDU AMA BİŞEY OLMAZ💁♀️
NASILDI MİLLET GÜZEL GİDİYORMU EĞLENİYOR MUSUNUZ?
SİZCE ORTADA BİR OYUN MU VAR? VARSA BİZ BU OYUNUN TAM OLARAK NERESİNDEYİZ?
YOKSA TÜM BUNLAR BÜYÜK BİR YANILTIMI?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hell Road
Science FictionKötü bir günün ardından sarhoş olan Jeon araba kullanırken birine çarpar ve o kişi o günden sonra resmen Jeon'a musallat olur.