Chapter 2: Welcome!

16 5 6
                                    

Song of this chapter: Aurora - Runaway

That Coffee Shop'ın açılış günü gelip çatmıştı. Jongin bu günü çok uzun zamandır bekliyordu. Gece neredeyse heyecandan uyuyamamış yatakta bir sağa bir sola dönerek odasının her bir köşesini ezberlemişti adeta.

Menüde bulunan içecek ve yiyecekleri kendi yapacağı için bir önceki gün hazırlamış olduğu tüm malzemeleri özenle arabasının arka koltuğuna yerleştirdi. Sabah saat 06.00 sularında Seul sokakları sessizliğe bürünmüş, henüz doğmaya başlamış olan güneşin kızıl yansıması içindeki kıpırtıyı alevlendiriyordu.

Arabaya binip kontağı çalıştırmadan önce bugün yapılacak olan her şeyi son kez gözden geçirdi.
"Menü? Tamam.
Çiçekler? San halledecek.
Kafenin anahtarı? Cebimde.
Hediyelikler? Annemler hallediyor.
Temiz kıyafetler? Bu da tamam..." Kendi kendine mırıldandı ve derin bir nefes aldı, her şey yolunda gözüküyordu.

Kafenin bulunduğu sokağa arabayı park edip poşetleri içeriye taşıdı. Mutfağa girer girmez önlüğünü giydi. Kafe konsept olarak salaş ve rahat bir yerdi. Büyük öğünlerden ziyade tatlı ve tuzlu atıştırmalıklar, el yapımı granola, yoğurt bowl, kahve ve Bubble Tea gibi seçeneklerin olduğu bir içerik hazırlamıştı. Onu yormayacak ve yaparken keyif alacağı, kendisinin de severek yediği tariflerini dahil etmişti ve bu konsepti uzun bir süre sürdürmeyi planlıyordu. Bu kafeyi hayal ettiği ilk günü anımsadı. Yüzünde gururlu bir ifade kalbinde ise burukluk oluştu.

Flashback

"Ne istiyorum biliyor musun Tae?" Jongin sağ elini çenesine yasladı ve bedenini tamamen Taemin'e çevirdi. Bir eli Taemin'in yanağında huzurla onu izlerken mırıldandı. "Kendime ait bir alan." Dedi.

Taemin kaşlarını kaldırdı. "Nasıl yani?"

"Yani demek istediğim; kendi işimi yapmak istiyorum. Sevdiğim şeyi. Beni ben yapan bir iş yapmalıyım diye düşünüyorum çok uzun zamandır. Düşünsene; kendime ait bir kafem olduğunu... Çok güzel olmaz mıydı?" Diye yanıtladı.

Taemin gülümsedi. Jongin'in başına buyruk içi içine sığmayan ve her daim hayalleri peşinden koşan halini çok seviyordu. Jongin'in alnına düşen saçları parmaklarıyla nazikçe düzeltti.
"Senin için halihazırda planlanmış bir hayatı ve tüm mal varlığını görmezden gelmek istiyorsun yani, doğru mu anladım birtanem?"

Jongin kıkırdadı. "Aynen öyle."

Bir süre ikiside sessiz kaldılar. Dalgaların sesi haricinde hiçbir şey duyulmuyordu. Jongin gözlerini gökyüzüne çevirdi, aklında dolaşan tek şey kendi işine sahip olmanın nasıl hissetireceğiydi.

Jongin olduğu yerde kıpırdandı, bir şey söyleyeceği surat ifadesinden belliydi. "Bence ben ileride bir kafe açmalıyım Tae. Kendim için yaptıklarımı insanlara da göstermeliyim. Bence bu..." derin bir nefes aldı. "Bence bu benim özel yeteneğim."

Taemin elini Jongin'in yanağına götürdü. Gözlerinin içindeki parıltıyı görebiliyordu. Jongin derin ve özel bir kişilikti, ailesi tarafından iyi ve sevgiyle yetiştirilmiş birisiydi. Ona sahip olduğu için çok şanslı hissetti. Baş parmağı ile yanağını okşayarak ufak bir öpücük kondurdu.

"Sen zaten çok özel birisin Ninim ve yaptığın her şeye bayılıyorum. O kafenin ilk ve daimi müşterisi olacağım, söz." Dedi Taemin.

Günümüz

Jongin anımsadığı anıyı unutmak istercesine başını sağa sola salladı. Taemin ne ilk ne de daimi değildi ve olmayacaktı. Bu gerçek artık onu üzmüyordu ancak verilen sözlerin yıkılışını tek tek görebiliyordu.

That Coffee ShopHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin