Chapter 3: Sign Of The Times

17 4 6
                                    

Song of this chapter: Harry Styles - Sign Of The Times

Aşk var mıydı? İki insan gerçekten birbirini sonsuza dek sevebilir miydi? Peki ya, unutmak mümkün müydü? Yaşanan yıllar, hissedilen duygular hiç var olmamış gibi yapabilir miydik? Tüm bu soruların cevabı belirsizdi ve çok büyük ihtimalle hiçbir zaman cevaplanamayacaktı. 

Artık hiç kanamayan varlığını bile unuttuğun bir yaraya dokunduğunda hissettiğin sızıyla iyileşmediğini ve canını yakabildiğini anlarsın. Aslında kanamıyor olması iyileştiği anlamına gelmiyordur fakat eskisi gibi de acıtmıyordur. 

Jongin'in şu an hissettiği de tam olarak buydu. 

Taemin elinde çiçeklerle canlı kanlı karşısında duruyordu. Bugün burada olmasının sebebi Jongin'e verdiği kıymet değil bir vicdan meselesiydi, Jongin bunu biliyordu. 

Ally hızla başını Jongin'in dizinden kaldırdı. Tüm gözler Jongin'in üzerindeydi, kimse ne yapacağını kestiremiyordu çünkü bakışlarında umursamaz bir tavır vardı. Bir senenin ardından ilk kez Taemin'i görmenin gerginliği vücudunu adeta sarmıştı, derisi geriliyordu. Sanki damarlarından akan kanın hızlanışını bile hissetmişti. 

Taemin burada görmek istediği son insan bile değildi ancak ev sahibi vasfından ötürü kaba davranmamalıydı. Sakin bir şekilde ayağa kalktı, gözleri onunkiyle buluştu. Taemin'in ne hissettiğini yahut düşündüğünü anlayamamıştı. Ona doğru uzattığı bukete göz ucuyla baktıktan sonra yavaşça eğildi ve çiçeği Taemin'den alarak yanında duran masaya koydu. 

"Söz tutma konusunda pek iyi olmadığını anımsıyorum, sana dair aklımda kalan tek şey bu olmuş." Ses tonu sıcak ama mesafeliydi. Sakince gülümsedi ve elini Taemin'e doğru uzattı. "Hoş geldin, eski dostum." 

Çocuklar Jongin'i hayretle dinliyordu. Ally başını ellerinin arasına aldı, hayretler içerisindeydi. 

"Benim bile canım acıdı." Diye fısıldadı Woo. Oturduğu yerde huzursuzca kıpırdanıp San'ın göğsüne doğru iyice yerleşti. 

San onu rahatlatmak istercesine sırtını sıvazladı. Bakışları hala Jongin ve Taemin ikilisindeydi.

Taemin kısa bir kahkaha attı. Jongin'in sadece sözleri değil, bakışları da mesafeliydi. karşısında artık bir zamanlar ona aşkla bakan adamın olmadığını anlamak çok zor olmadı. Bir yıl sonra aniden karşısına çıktığında ne olmasını bekliyordu ki? Ne de olsa bunu kendisi istemişti. Her şey güzelken ortadan öylece kaybolan kendisinden başkası değildi. Belki bir umut o parıltıyı gözlerinde görme umudu vardı ancak tablo apaçık ortadaydı. Jongin bundan bir sene önce ona veda ederken söylediği sözlerin arkasındaydı onun aksine. 

Flashback

Taemin uzandığı yerden doğruldu. Karşısındaki aynadan kendine baktı, berbat gözüküyordu. Parmaklarını saçlarının arasından geçirip derin bir nefes aldı. Üç gündür yataktan çıkmamış yaşadıklarını sindirmeye çalışıyordu. Yedi yıllık ilişkisi henüz bitmişti ve bir neden bile yoktu. Aslında sadece artık olmuyordu, sebep buydu. Yaşadığı ilişkide var olamadığını, aynı sevgi ve şefkate sahip olmadığını fark ettiği günden beri Jongin'e vakit ayırmakta bile güçlük çekiyordu. Bunu çözmek için çabalamış olsa da maalesef ipler bir kez kopmuştu. Taemin gün geçtikçe Jongin'e karşı ilgisizleşti ve olaylar birbirini takip ederek onları bu noktaya getirdi. 

Telefonuna gelen bildirim sesiyle kafasını o yöne doğru çevirdi. Mesajın kimden olduğunu gayet iyi biliyordu. 

"Ah, kafanı sikeyim senin. Aptal herif!" diyerek küfürler savurdu kendine. 

Kendisi için ne istediğini bile bilmezken Jongin'e nasıl iyi gelebilirdi ki? Onu nasıl sevebilirdi? Taemin kimdi, nasıl biriydi? Hayatında Jongin yokken ne yapabilir, neler başarabilirdi? Bilmiyordu. 

Kafasını sürekli kurcalayan bu soruların cevabını yalnız bulabilirdi. 

Kapının kenarında duran bavuluna göz ucuyla baktı. Bugün her şeyin sonu ve aynı zamanda da başlangıcı olacaktı. 

Telefon tekrar titrediğinde gözlerini devirdi ve gelen mesajı okumaya karar verdi. 

Kimden: Ninim 

"Artık karşında seni seven ve çabalayan bir Jongin olmayacak. Bize bunu yaparak sadece ilişkimizi değil, dostluğumuzu da bitirdin. Bundan sonra benim için sadece eski bir dosttan ibaretsin. Bana yaşattığın her şey için teşekkür ederim. Hoşça kal..." 

Günümüz

Taemin gergin bir şekilde elini uzattı ve Jongin'in elini sıktı. Jongin çocukları işaret etti ve bir adım geri çekilerek Taemin'in geçmesine müsade etti. 

"Seni özleyen birileri var, şöyle geç lütfen. Ne içersin?" diye sordu nazikçe. 

"Ice Americano?" Taemin kararsız bir tavırla yanıtladı, Jongin'in bu tavrı onu germişti. Jongin sadece gülümsedi ve kahvesini yapmak için bara doğru yürümeye başladı. 

"Sen delirmişsin!" Ally hızlıca ayağa kalktı ve koşarak Taemin'in boynuna sarıldı. Arkadaşını ne kadar özlediğini o an bir kez daha fark etti. Taemin kıkırdadı ve uzun kollarını Ally'nin beline sardı. 

"Sizi özledim çocuklar." Diye cevapladı Taemin. Ally ile hala sarılırken San'da araya girerek sarılmalarına dahil olmuştu. 

"Hoş geldin dostum, geç olsun güç olmasın..."  

***

Jongin içeri girer girmez bedeni kendini bıraktı. Sinirden ellerinin titrediğini fark ettiğinde biraz yatışmak için alnına ve boynuna su çarptı. Bedenini tezgaha yasladı ve ellerini başının arasına aldı. Taemin'in ziyareti tadını kaçırmıştı, anlam vermekte güçlük çekiyordu. Birkaç kez gözlerini ovuşturdu ve derin bir nefes aldı. 

Americano hazırlamak için doğrulduğu sırada duyduğu ses dikkatini dağıttı. İlk müşterisi gelmişti. "Merhaba, açık mısınız?" 

Jongin birkaç saniye bir şey diyemedi. İçeri girdiği an ortamın havasını değiştiren bir enerjisi vardı. Uzun boyu, sakin ses tonu, ifadesiz bakışları olan ancak farklı bir auraya sahip birisiydi. Salaş bir gömlek ve mavi skinny jean ile bir insan nasıl bu kadar iyi görünebilir diye düşündü Jongin çünkü kendisi bu kadar iyi gözükmezdi, bunu biliyordu. 

"Merhabalar, elbette." Gülümsedi. "Size nasıl yardımcı olabilirim?"

Adam kaşlarını çattı ve diliyle dudaklarını ıslattı. Kararsız bir şekilde Bubble Tea menüsünü inceliyordu. Gözüne daha önce hiç denemediği bir aroma çarptığında bakışlarını Jongin'e yöneltti. 

"Greenora Tropical Berry?" Alnına düşen saç tellerini parmaklarıyla araladı ve merakla kaşlarını kaldırdı. Ses tonu sakin ve mesafeliydi.

Jongin önce menüye sonra ise kasanın ardında hala kararsız bir şekilde duran müşterisine içten gülümsemesiyle baktı.

"En sevdiğim aromalardan ve özel tarifim. Başka bir yerde yok, denemenizi öneririm." Hala panoyu incelemesine karşılık konuşmaya devam etti. "Pişman olmayacağınızı garanti ediyorum." 

"Hmm, öyle olsun bakalım bu seferlik." Diyerek yanıtladı.

Jongin ilk kez özel tarifini yapacak olmanın heyecanıyla kıpır kıpır hissediyordu. "İsminiz?"

"Sehun." Cüzdanından çıkardığı kartıyla ödemesini yaparak sessizce içeceğini beklemeye başladı. 


That Coffee ShopHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin