2

72 10 4
                                    



Kafama çekiçle vuruluyordu ya da uykuma. Sanırım uykuma. Gelen seslerle yüzümü buruştursam da gözlerimi inatla açmıyordum. Ne yapıyorlardı böyle?

Sinirler kafamı yastığa gömüp sinirimi çığlık atarak çıkarmaya çalıştım. İşe yaramamıştı. Yataktan kalkıp salona girdim. Annem elimdeki türk kahvesini içerken yerde oyun oynayan kardeşim şaşkınca bana bakıyordu.

"Bu seste ne?" Annem televizyondan bakışlarını çevirip bana baktı ve baştan aşağıya beni süzdü.

"Sana da günaydın." Sözleriyle göz devirip kendimi koltuğa bıraktım.

Emekleyerek yanıma gelen Ayaz'ı kucaklayıp sarıldım ve boynuna yanaklarına öpücükler kondurdum.

"Günoş Ayaz günoş." Kendi dilinden bana bir şeyler söylese de bebekçe anlamadığım için onu takmayıp öpmeye devam ettim.

Gelen tak tuk sesleri ile anneme döndüm. Bu sefer beni terslememiş ve cevap vermişti.

"Üst kata birileri taşınıyor ondan bu ses, tadilat falan yapıyorlar." Saat sabahın dokuzuydu, ne tadilatı bu saatte. Bir kaç saat sonra işe gidecektim ve ben son ana kadar uyuyarak vakit geçirmek istiyordum. Görünen o ki bu iş yaştı. Ayazı kucakladığım gibi mutfağa gittim ve onu da tezgaha oturttum.

"Abla mama hazırlıcak sende onu izliceksin, anlaştık mı?"  Boş boş yüzüme bakmaya devam ederken ben buzdolabına ulaşıp yumurtaları çıkarmıştım bile.

Yumurtaları haşlama kabına yerleştirip ocağa koyduktan sonra kahvaltılıklardan azar azar alıp tabağıma koydum. Kestiğim salatalığın yarısını Ayaz'ın eline tutuşturup kendime yeşil çay demledim.

Yukardan gelemeye devam eden takır tukur sesleri ile derin bir nefes aldım. Sabrım sınanıyordu tam masıyla sabrım sınanıyordu.

Ayaz'ı annemin yanına postalayıp hazırladıklarımı tepsiye yerleştirdim ve odama geçtim. Aslında çalışma masası olan ama benim yemek masama dönüşen masama tepsidekileri yerleştirip bilgisayarımı açtım. Sırada izleyecek güzel bir dizi bulmak vardı.

"Mahmut abi bir şey olmaz sen devam et." Yukarıdan gelen sesle dinlemeye başladım.

"E şikayet etti yönetici oğlum ne yapalım." Camların açık olması sebebiyle yukarıdaki bütün konuşma odama doluyordu.

"Güzel abim istediği gibi şikayet etsin. Bu ev bugün bitecek." Bu ne biçim bi düşünme tarzıydı? Bu nasıl bir bencillikti?

Sinirle odamdan çıkıp dış kapıyı açtım eş zamanla matkap sesi binanın içinde yankılanmaya başlamıştı. Merdivenlerden çıkıp kapısı açık olan eve daldım. Benim içeri girmemle yerdeki tahta parçalarıyla uğraşan abi bir kaç saniye bana bakmış sonrasında aldırış etmeden işine devam etmişti. Yanında duran ve tahtaları tutarak ona yardım eden genç adam ise bakmaya devam ediyordu.

"Pardon evime neden daldınız acaba?" Sorduğu soruyu duymam çalışan makinadan dolayı zordu ama kinayeli sesi onunda sabrının sonlarında olduğunun göstergesiydi.

"Beyfendi pardon ama saat sabah dokuz. Acaba bu işleri on ikiden sonra mı yapsanız? Evde bebek var olmaz böyle."

Bir buçuk yaşındaki kardeşimi bunun için kullanmam gayet etikti. Yoksa neden kardeşimdi ki?

"Hanımefendi tabii haklısınız ama bende çalışan biriyim mesaiye kadar yetiştirmem lazım."  Bana neydi.

"İzin isteyin o halde. Bu benim sorunum mu?" Böyle bir tepki beklemediği yüzünün halinden belliydi, oldukça şaşırmış ardından da sinirle dolmuştu.

YEKPAREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin