4

15 2 51
                                    








"Yer yarılsada içine girsem keske."

Helen usulca, arkadaşının omzuna yaslanıp sandalyede kaymaya başladığında, Hazal ne yaptığını anlamayarak zoraki bir gülümsemeyle, bacağını dürttü. "Ne yapıyorsun sen?"
Helen bir şey demek yerine başıyla karşısını işaret ettiğinde, Hazal'ın odağı Ozan olmuştu. Gözlerini devirerek, "Abartma istersen, unutmuştur bile." diye fısıldadı.

"Hazal sus abartıcam, üç gün utanıcam ben bu olaya."

"Hayır benim anlamadığım," Masada dönen koyu muhabbetten, fark edilmeyeceklerini anlayınca Hazal arkadaşına döndü. "...gecen aksam bildigin Cansu'ya ava çıktığınız. Edit izlemekten beyniniz akıcaktı, bu çocuğu nasıl tanımamış olabilirsin?"

"Hayatım bizim futbol bilgisi tiktokta editleri dönenler kadar, kimin editi varsa onları tanıyoruz. Biliyosun." Göz ucuyla Ozan'ı süzdükten sonra, gülerek Hazal'a döndü. "Yoksa böyle bir şaheserin, sence benden kaçma ihtimali var mı?"

Helen çaktırmadığını düşünerek tekrardan Ozan'ı bu defa alıcı gözle süzdügünde, Hazal hızla onu dürttü. "İşimiz gücümüz var Helen başımıza bela almayalım." Masanın nabzını yoklayıp, şarabından bir yudum alırken devam etti. "Ayrıca cocuk onu kestigini fark etti."

Helen'de şarabına sarılırken, goz devirdi. "Aman diyene bak(!)"

"Pardon?"

"Hiç bosver," dedi kinayeli bir şekilde. "Cansu nerde kaldı bu arada?"

"Konustuk gelmeyecekmis, oda avda galiba hala."

"Ay hayır," dedi Helen yüzünü burusturarak. "...Ati'den sonra bir garip oldu."

"Asıl garip olan," Hazal göz ucuyla masanın diğer tarafını isaret etti. Azra'yla, Altay guluserek ve fazlasıyla yakın bir şekilde sohbet ediyorlardi. "...Azra'nın ışık hızıyla bizi satıp, Altay'ın kollarına atlamak üzere oluşu."

"Onlar likelasiyordu zaten bay-"

"Ne fısırdasıyorsunuz bakalım siz?"

İrfan sandalyesinden hafifce egilerek kızlara seslendiginde, Hazal hiç bozuntuya vermeden ayaklandı. "Cansu abi ya, kesin yine hazırlanamadı ben bir ona bakıp geleyim."

Bir cevaba fırsat vermeden kalktığında Helen'in kınayıcı bakışlarını görmezden geldi. Ikiside Cansu'ya bakmayacagını biliyordu.

Lobiden geçip asansör yerine, arka bahceye yöneldi. Biraz hava almanın zararı olmazdı.
Tabii buna ek olarak, Ferdi'nin yarım saat kadar önce bahceye çıkacağını söylemesininde küçük bir artısı vardı elbette.

Fakat bekledigi, her zaman güler yüzlü olan halinin aksine, ateş saçan, hararetle telefonda birisiyle kavga eden halini görmek biraz tatsızdı.
Üstelik ne dediginide tam olarak anlayamıyordu çünkü yabancı dil kullanıyordu.

Tam onu dinliyormus gibi görünmemek için sessizce geldigi yerden geri donecekken, kendi koydurdugu o koca heykellerden birine takılmasıyla plani suya düştü.

Ferdi anında sesin kaynağına dönerken, Hazal mahcup bir ifadeyle gülümsemeye çalıştı. "Kusura bakma, rahatsız etmemek icin geri donecektim ama.." Eliyle heykeli isaret etti. "...sonrası malum."

Ferdi birkac sey daha söyleyip telefonu kapattıktan sonra, yavas adımlarla Hazal'a dogru ilerledi. Biraz onceye kıyasla sakinlesmis gorunuyordu.

"Tabi su her yere koydugun seyler..." Durup devrilmiş heykele bakmaya başladı, dogru kelimeyi hatırlamaya çalışıyordu.

rareHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin