1

61 5 32
                                    

Merhabaa, yazım ve ya mantık hataları olacaktır.
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınn.
Sağ ayakla girelim, Bismillah.

Yazardan

Surların üzerinde dimdik durmuş tüm bu gürültünün içinde sessizce bekliyordu genç adam. Sahi neyi bekliyordu? Bir işaret. Bir mucize. Belki de bir ışık. Bilemiyordu. Neden her çaresiz hissedişinde buraya gelip sessizce ayaklarının altından hızla geçen arabaları izliyordu. Yalnız hissettiği zamanlarda Allah'a sığınıyor, bu çaresiz kulunun sesini duyması umudu ile dua ediyordu. Fakat şimdi neden buradaydı? Aklını sebepsizce istila eden binlerce soru vardı. Hepsi 'neden' kelimesiyle başlıyor, bir cevap bulmak için düşüncelerini kabus gibi kaplıyordu.

Bu sırada devriye gezen güvenlik tesadüfen surların tepesine çıkan genci görmüş ve inmesi için yanına yaklaşmıştı. Araba ışıklarından metrelerce yüksek bu surda kar beyazı giysilerin içinde duran kişinin yüzü karanlığa rağmen keskin hatlarını ve çatık kaşlarını belli ediyordu. Güvenlik elinde tuttuğu büyük feneri gençin yüzüne doğrultmuş ve yavaşça yanına yaklaşmıştı. "Beyefendi bu saatte ne işiniz var burda?Hemen aşağı inmeniz gerekiyor." Genç adam sanki bu sözler hiç ona söylenmemiş gibi dimdik durmaya devam etmiş etrafı seyrediyordu. Güvenlik adamın dikkatini kendisine çekmek için kolunu tutmuştu. Genç anlık bir haraketle güvenliği itmiş ve kolunuysa kendine doğru çekmişti. Güvenlik düştüğü yerden korku dolu bakışlarını karışısındaki sert çehreli kişiye yöneltmişti. Hızlıca telefonu cebinden çıkartıp polisi aradı.

Bu sırada evinin salonunda oturmuş Hasna hanımla konuşan Sadi Hüdayi efendi bir yandan elindeki türk kahvesini tadını çıkararak içiyor bir yandansa dergahta yaşanan olaylardan bahs ediyordu. Aniden titreyerek çalan cep telefonu salondaki keyifli dakikalara bomba gibi düşmüştü. Sadi Hüdayi efendi oturduğu yerden hızlıca kalkmış, kapı kenarına koyduğu takkesini başına geçirerek Arif'le yola çıkmıştı. Hastaneye vardığı vakit sırayla dizilerek başını yere eğmiş fanilere ufak bir bakış atmıştı. Aklındaki tek düşünceyle erkek hemşirelerden birine yaklaşmıştı. Öğrendiği odaya doğru seri adımlarla ilerledi. Lakin beklenmedik bir engelle karşı karşıya kaldı. 2 cüsseli polis kapı ağzında nöbet tutarak içeriye kimsenin girmesine izin vermiyordu.

"Yeğenimdir diyorum polis bey, müsaade edin içeriye girip haline bakayım." Sadi Hüdayi efendi elinde tuttuğu tespihi koluna dolamış hızlıca içeriye girmek için bir yol arıyordu. "Kusura bakmayın beyefendi. Levent doktorun muayenesi olmadan kimseyle görüştüremeyiz." "Yav başkalarıyla görüştürün demiyorum ki, yeğenimdir diyorum. Bir bakayım haline." Sadi Hüdayi polislerin keskin bakışlarından içeriye giremiyeceğini anlayınca el-mahkum doktoru beklemeye başladı.

Hızlı adımlarla içeriye doğru adımlayan 3 kişilik ekip en önde Levent doktor olmakla asistana doğru ilerliyorlardı."Evet Esra durum nedir?" "Levent bey bir hasta geldi. Surların üzerindeymiş, güvenlik onu uyarınca saldırganca yere itmiş adamı. Korkan güvenlik hemen polisi aramış. Polisse adamın psikolojik olarak iyi durumda olmadığını söylüyor. Şimdi de yakınları görmek istedikleri için zorluk çıkarıyorlar." "Benim odamda mı şimdi?" Esra başını sallayarak doktoru onayladı. Levent doktorun arkasından gelen 2 genç kızdan kumral olanı babasına dönerek burada onu bekleyeceklerini söyledi. Hızlı adımlarla onların yanından uzaklaşan doktor odasının karşısında duran garip giyinimli kişileri görünce hızını azalttı ve onlara yaklaştı.

"Merhabalar, ben psikiyatrist doktor Levent Alkanlı. Siz hastanın nesi oluyorsunuz?" Levent doktorun söylediği 'hasta' kelimesiyle Sadi Hüdayi'nin gözleri fal taşı gibi açılmış ve saniyesinde etrafını taramışdı. Birileri duyar korkusuyla sesini alçaltarak konuşmaya başladı. "Aman doktor bey, hasta falan demeyelim Cüneydi'me. Mazallah birileri duyar falan. Yeğenim olur kendisi. Cüneyd çocukken de böyle hassastı zaten. Şimdi böyle gereksiz konuşmalara gerek yoktur. Burda tutmadan salın gitsin Cüneyd'imi. Biz ona çok iyi bakarız merak etmeyin." Levent doktor kaşlarını çatarak konuştu." Biz önce bir konuşalım Cüneyt'le, sonra karar vereceğiz burada kalacak mı yoksa evine mi gidecek." Son sözünü söyleyip odasının kapısını açtı. İçeride 23-24 yaşlarında, kirli sakallı, kısa kesim saçları olan bir erkek oturmuş konuşmadan etrafına bakıyordu. Hafiften çatılmış kaşları ve sert çehresi bir şeyler düşündüğünü belli edecek kadar kasvetliydi.

Levent bey koltuğuna oturup dikkatlice Cüneyd'i süzmeye başladı. Sakince konuşarak onun da konuşmasını istiyordu. Cüneyd'den gelen tepki bir hiçlik olunca asistanını  çağırarak Cüneyd'in yatışını destekleyecek bir kaç kelime söyledi. Sonrasında karşı koltuğa geçerek konuşmasına devam etti. "Bak Cüneyt bu ilaç senin iyi bir uyku çekmene yardımcı olacak." Bir bardağa su dökerek masanın en kenar kısmına bıraktı ve odadan dışarı çıktı. Sadi Hüdayi'nin bakışları üzerindeyken oradan uzaklaştı ve kenarda onu bekleyen kızlarına yönelerek konuştu. "Çocuklar ben bu gün eve gelemeyeceğim. Yeni gelen hastanın yatışıyla ilgilenmem gerekiyor. Aynı zamanda bir kaç hastam daha var. Siz kendiniz eve dönersiniz artık."

Durumun ciddiyetini anlayan büyük kardeş başını onaylar şekilde oynatmış ve kardeşine bakarak onu takip etmesini söylemişti. Anlaşılan yeni gelen hasta hiç bir konudan bahs etmemişti ve babaları da kendisine bir şey yapa bileceği korkusuyla burada kalmak istemişti. Baştan ayağa siyah giymiş, saçlarında yer yer bordo boyalar olan büyük kardeş önden yürüyerek hastanenin dışına çıktı. Bir taksi çağırmak için telefonunu cebinden çıkardığı sırada kardeşi yanına gelerek sessizce konuştu. "Abla gördün mü o adamları?" Ablası farklı birisini göremediğinden omuzlarını silkmekle yetindi. "Böyle garip giyinmiştiler. Başlarında şapkaya benzeyen bir şey vardı. Pantolonları da bir garipti. Köyden gelmiş gibiydiler." Küçük kardeş son cümlesini yüzünü buruşturarak söyledi. "İnsanları giydiklerine göre yargılamamamız gerekiyor Mira. Bu yaptığın haraket hiç doğru değil." Mira ablasının söylediği cümle ile gözlerini devirdi."Öf be abla sanki babammışsın gibi konuştun." Ablası kardeşine başını sağa sola sallayarak 'sen iflah olmazsın' bakışı atmış, taksi çağırmak işine devam etmişti.

O sırada dakikalarca Cüneyd'i yatırmaması için dil dökmüş olan Sadi Hüdayi efendi sabır çekerek dışarıya doğru yürüyordu. Cemaatin Cüneyd efendinin deli doktorunun yanında kalacağını duyarsa vereceği tepkiyi düşünmüş daha da hızlı yürümeye başlamıştı. Hastaneden çıktıktan sonra arabaya binerek dergaha geri dönmüştü. Hasna hanıma olanı biteni kısaca anlatmış, 'sabah ola hayır ola' dedikten sonra abdestini alarak Kur'an-ı Kerim okumaya başlamıştı. Kendisi gibi dua eden bir başkasından habersiz geceyi sabah etti. Öz kızı Feyzaysa yan odada bir taraftan Cüneyd için dua ediyor diğer taraftan ağlayarak geri dönmesi için Allah'a yalvarıyordu.

Satırarası yorumları ve oy vermeyi unutmayalımm.

Aşk Yeniden/CüneydHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin