illusion | hwonvan

7 1 0
                                    

Karakterler: Shim Youngjoon, Ivan
Yan karakter: Mingi
Son: sad

•••

Youngjoon her sabah olduğu gibi uyanıp kahvaltıdan başka her kesin yaptığı rutinleri yaptı ve gitarını alıp evden çıktı. Cumartesi sabahları gitar dersi vardı. Aslında üniversiteye girince gitarı burakmak zorunda kalmışdı, nihayet son dönemde biraz zaman ayırmış ve yeniden derslere yazılmışdı.

Kendisi milyoner Shim ailesinin tek çocuğu ve varisiydi, küçüklüğünden her istediği yapılmış, bir sözü iki olmamıştır. Baba ve annesi onu gözleri gibi koruyor, hele de babasından para koparmak isteyenler ve düşmanları için bu tek çocuk ormanda ceylan gibiydi. Bu yüzden her yere korumalar eşliğinde giderdi.

Ama bu gün biraz farklılık yapmak istedi ve babasına derse yalnız gitmek için yalvardı. Babası hiç istemiyordu, ama annesi izin vermişti. Youngjoon da sevincek sabah evden istediği gibi çıkmıştı. Müzik okulu biraz uzaktı, ora gidecek bir otobüs yoktu - duraktan okula neredeyse 15-20 dakikalık yol vardı, o yolda da pek bir adam olmazdı. Birini kaçırmak için mükemmel bir yer sayılmazmı?

...
Uzun bir süre böyle devam etdi - Youngjoon derslere, hatta başka yerlere de korumasız gitdi. Ama bir gün başına geleceklerden habersizce evden gitar dersine gitmek için çıktı. Durakta inerken tuhaf hissetmeye başladı. Sanki birisi onu gölgesi gibi izliyordu.

"Korumanın benimle olduğunu zannediyorum, ondandır.." - dedi ve devam etdi. Ama yine tuhaf bir şeyler vardı. Neden her zaman gitdiği bu kese yol sessizdi? Normalde bu yolda müzik okulunun öğrencileri olurdu, yani otobüsle gelip-giden öğrenciler hep bu yolda olurlar. Peki şimdi neden sadece Youngjoon vardı? İçinden bir ses hemen geri dönmesini söylüyordu. Belki de geri dönmek bile boşunaydı.

"Hem.. bir şey olsaydı, zaten şimdiye kadar olurdu.." - düşündü kendi-kendine: "şurda azacık yolum kaldı zaten. Bir kaç dakikaya orda olurum"

Birden vücuduna yayılan ürpertiyle refleks olarak arkaya döndü, ama çok geçti. Son hisstediği ağız ve burnunu kaplayan mendilin kousu, son gördüğü simsiyah gözler oldu...

...
Youngjoon yavaş-yavaş gözlerini açıp etrafına baktı. Bulanık görüyordu, kulakları çınlıyordu - tüm duygu organları onu terk etmiş gibiydi. Sesini bile çıkarmakda zorluk çekiyor, sadece acıyla inliyordu. Sanki onu dövüp bir kenara atmışlardı. Tüm vücudunda sopa ve yumruk 'izleri' varmış gibi..

Kapı açılma sesi birden tüm duygu organlarının ona geri dönmesini sağladı ve düşdüğü durumdan merdivenleri çıkan kişiyi unutdu. Youngjoon sandelyede elleri-ayakları bağlı şekilde duruyordu. Biraz kıpırdamaya çalışdı, ama her ani kıpırdama vücuduna yayılan çılgın ağrı demekti.

Odaya giren onun dikkatini kolaylıkla üzerine topladı. Bu adam neredeyse onunla aynı boyda olan, ince vücuda sahib, kızıl saçlı, bembeyaz tenli biriydi. Biraz vampirleri hatırlatıyordu, çok güzel görünüyordu. Bir sandelye çekip, Youngjoon ile uzaktan yüz-yüze oturdu. Cebinden sigarasını çıkarıp içmeye başladı ve biraz telefonda bir şeyler yaptı.

Youngjoon nedendir bilinmez, dona kalmıştı ve yalnız karşısındaki o adamı izliyordu. Kızıl olan sigarasını dünyanın en mükemmel zehri olduğunu bilerek, onu zevkle içiyordu. Bir kaç dakika sonra ise odayı terk etdi. Youngjoon arkasından seslense bile, kızıl olan aldırmadan çıkıp gitdi.

Odada pencere olmadığı için gece yoksa gündüzmü olduğunu bilmiyordu. Ama çatı katında olduğunu tavana göre tahmin etmek zor değildi. Sesi yetene kadar bağırmaya başladı - belki sesini biri duyar, belki biri yardıma gelir. Ve ya en azından biraz evvel karşısında oturan adam geri döner.

history of gays | The Kingdom one shotHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin