11. Kısım

5.4K 348 7
                                        

11

Ertesi sabah tüm konuklar yavaş yavaş Howletton malikanesinden ayrılmaya başladılar. Leydi Penrose ev sahibi olarak gidenleri yolculuyor, tebrikleri kabul ediyordu. Şu anda Jackson ve Jennifer'ın sinirden kudurarak kendisini beklediklerinin bilincindeydi ama bu işi olabildiğince uzatmaya kararlıydı. İkisi de gençti, ikisi de heyecanlıydı, birbirlerinin ateşinde yanacaklarından emindi Leydi Penrose. Bundan hiçbir zaman şüphe etmedi, bu yoldan dönmeye de hiç niyeti yoktu.

Dün geceden Leydi'ye bilenmiş Kontes Berta kızını çekiştirerek at arabasına doğru ilerlerken onları gören Leydi P seslendi: "Berta, bir tebrik etmeden mi gidiyorsun?"

Kontes sonbaharın ortasında bile sıcaktan ölüyormuş gibi duran haliyle yelpazesini sallayarak: "Tebrikler." dedi yarım ağız. Sonra da aile armasıyla işlenmiş kırmızı at arabasına kızını iterek bindirdi.

Leydi Penrose bir süre sonra malikaneye doğru ilerlemeye karar kıldı. Artık vakit gelmişti, yüzleşme zamanıydı.

Büyük korudan geçerken düğünü nerede yapacaklarını düşünmeye başladı, kilisede olması muhakkaktı; fakat daha sonra Howletton'a bir parti verilmesi de gerekirdi. Jackson, bu soyun tek veliahdıydı onun şanına yakışır bir düğün olması şarttı. Jennifer'da bir kont kızıydı sonuçta, bu düşüncelerle gülümsedi. O sırada önüne aniden çıkan adamla irkildi.

"İlahi Robert." dedi, yaşlı kadın. "Böyle insanın karşısına çıkılır mı?"

"Özür dilerim leydim. Fakat sizi yalnız yakalamak imkansız olabiliyor."

Leydi, Robert'in haline baktığında genç adamın dağılmış olduğunu gördü, üstü başı kir pas içindeydi, gözaltları mosmordu.

"Pekala Robert, yürüyelim öyleyse. Eve girinceye kadar vaktim var."

Robert başını salladı ve birlikte yürümeye başladılar. Kuş cıvıltılı ve gri havanın hakim olduğu hafif esintili bir sabahtı. Robert hemen söze girdi: "Bilmiyorum sormak haddime mi? Leydi Jennifer'ı burada olduğu sürece yakından tanıdım fakat onun sizin torununuz olduğunu kesinlikle bilmiyordum. Çok şaşkınım. Üstelik dünkü nişan ilanı, Penelope çok şaşırdı."

Kaçak dövüşüyordu genç adam. Leydi Penrose her şeyi bildiği gibi aldığı istihbaratlarla genç adamın Jennifer'a olan ilgisinden haberdardı. Fakat yine de bunu bu genç ve dürüst çocuğun yüzüne vurmayacaktı, onun yerine gülümsedi.

"İşler aslında öyle değildi Robert, sen yanlış anlamışsın."

"Ama..."

"Jennifer benim torunum ve evet dün onun Jacksonla nişanını ilan ettim. Gerçekleşecek bir düğünün haberini verdim yani." Genç adamın itirazını duymadan devam etti. "İkisi birbirini seviyor Robert. Şimdilik haberleri yok ama seviyorlar. Penelope konusuna gelince..."

"Penelope'ye bundan günler önce de söyledim, şimdi neredeyse yine söylerim. Jackson'ın başka bir kadınla evleneceğini biliyordu, buna rağmen oğlumun peşini bırakmadı. Üstelik Jackson ona hiçbir zaman evlilik sözü de vermedi. Bu kelimeden hazzetmiyorum ama onun bir metres olduğunu cümle alem biliyordu. Şimdi kalkıp kimden ne sıfatla hesap sorabilir?"

Bu konuşmalar olurken malikanenin büyük giriş kapısına ulaşmışlardı, mermer merdivenleri çıkarlarken Robert susmuş; yenilgi içindeydi. Penelope'ye söylenen sözler bir nevi ona da söylenmişti. Vasfı neydi ki? Hiç kimseydi o. Jennifer ona bir umut bile vermemişti hiçbir zaman.

"Seni severim Robert. Kendini topla, çocuğum." Leydi Penrose, Robert'in elini kısaca sıktı ve girişe yöneldi.

*

ANTLAŞMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin