Yoongi hayatında böylesi bir his ile daha önce hiç tanışmamıştı. Bu zamana kadar kötü olarak tabir edebileceği yüzlerce, belki binlerce duygu yaşamış da olsa bu seferki çok yabancıydı. Öfke mi, hayal kırıklığı mı, üzüntü mü heyecan mı.... Ne denirdi, nasıl tarif edilirdi bilemedi. Ama nefret etti. Anlayamadığı her şey gibi ondan da nefret etti. Bu histen öylesine nefret etti ki sarı saçlı genç adamın merdivenlerden çıkışını izlerken havada kalan elinin parmakları kıvrılıp bir yumruğa dönüşmüş, bakışları ise boşluğa sabitlenmişti. Derin nefesleri eşliğinde duygularına hakim olmaya çalışırken kulağına dolan rahatsız edici uğultular yüzünden en sonunda bakışlarını önüne çevirmek zorunda kaldı."...tekrardan çok ama çok özür dilerim. Dediğim gibi, son günlere biraz hastaydı, sanırım ne yaptığının farkında değil."
Yoongi gözlerini onunla konuşmaya çalışan kadına çevirdiğinde kaşlarını çatıp gördüğü şeyi doğru idrak edebilmek istercesine gözlerini kırpıştırdı. Az önce onu görmezden gelen adamın neredeyse birebir kopyası gibi gözüken bir kadın karşısında duruyor ve ona bir şeyler anlatıyordu. "Oğlum adına çok özür dilerim Bay Min." Yoongi bu çarpıcı benzerliği Jimin'i görene kadar fark etmemişti.
Kadının yüzü en sonunda Yoongi'nin tepkisizliği yüzünden değişmeye başladığına dudaklarından kuru ve sert bir karşılık duyuldu. "Anlıyorum." Ardından öfkesinden sıyrılabilmek için parmaklarını uzun siyah saçlarının arasından geçirdi ve sert bir hareket ile kravatını düzeltti. "Kendisi ile daha sonra görüşmek daha sağlıklı olacaktır. İyi geceler dilerim."
Yoongi arkasını dönüp çıkışa doğru ilerlemeye başladığında kadın da onu takip ederek inanılmaz rahatsız edici sahte kibarlığını sürdürmeye çalışıyordu. Kapının önüne ulaştıklarında "Tabii ki daha sonra görüşmek çok daha iyi bir seçenek olur." dedi kadın. "Bunu en yakın zamanda telafi edeceğiz, hiç şüpheniz olmasın."
Yoongi kafasını sallayarak arkasını döndü ve kadını umursamadan kapıyı açarak kendini dışarı attı.
Kadın kapı kapandıktan sonra önünü döndüğünde yüzünde artık az önceki kibar ifadesinden çok uzak bir ifade vardı. Hiç vakit kaybetmeden merdivenlere doğru hızla ilerlemeye başladı. Saatler süren emeklerinin tehlikeye girmiş olmasından dolayı çılgına dönmüştü. Kendisi her şeyi toparlamaya çalıştıkça Jimin'in yeniden berbat ediyor olmasından çok sıkılmıştı. Ne yapıp ne edip onu yola getirmek zorunda olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden hışımla Jimin'in odasına daldığında onu elinde bir çanta ile eşyalarını toparlamaya çalışırken bulmuştu.
Sırtını kapıya dayayarak kollarını birleştirip "Ne yaptığını sanıyorsun sen?" diye sordu soğuk sesiyle. "Neydi bu?" Jimin'den bir karşılık gelmeyince onun bitkin ve darmadağın olmuş haline bakarak bıkkınca bir nefes aldı. Bu görüntüyü görmekten nefret ediyordu. "Ne haltlar karıştırdın yine? Telefonun niye kapalı?"
"Menajerler beni ilgilendirmiyor. Ne bok yerseniz yiyin" diyerek karşılık verdi Jimin elinde tuttuğu hırkayı çantasına tıkıştırırken.
"Jimin!" diye bağırarak sesini yükselti kadın. "Onu ikna edebilmek için ne kadar uğraştık haberin var mı senin? Tek kurtuluşun o adam! Onu da kaçıracak aptalca şeyler yapamazsın!"
Odanın içinde oradan oraya koşuştururken duyduğu şey üzerine duraksayıp hışımla yüzünü kadına döndü Jimin. "Benim değil sizin kurtuluşunuz!" Sesi tıslar gibi çıkmıştı. Ardından gözlerini hırsla kıstı ve birkaç derin nefes aldı. "Öyleyse benim düşmanım demektir."
"Saçma sapan konuşmayı kes! Yine kafan mı iyi senin? Bunu telafi edeceksin!" Tekrar karşılık gelmeyince Jimin'i yakasından tutup yüzünü kendisine çevirdi ve incelemeye başladı. "Ayrıca ne bu halin? Berbat görünüyorsun." Jimin'in gerçekten de berbat görünüyor olması kadının biraz olsun endişelenmesine neden olmuştu. Çocuğun yüzü ciddi anlamda çökmüş, bakışları donuklaşmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Manager | yoonmin
Fanfiction'' Hiçbir şey öpücüklerin kadar yakamaz canımı '' Mucizeler yaratması ile tanınan menajer Min Yoongi, kariyeri baş aşağı giden dünyaca ünlü oyuncu Park Jimin ile çalışmaya başlar...