Sarışın çocuk, kendisinden yaşça büyük olan adamın duştan çıkıp üzerini giymesini izliyordu. Gün yeni yeni ağarmaya başlamıştı henüz. Kendisinin de güzel bir duşa ihtiyacı vardı ama parmağını oynatacak mecali kalmamıştı.
"Hemen gidiyor musun, Barış Abi?" diye sordu Semih. İçten içe daha fazla kalmasını istiyordu ama alışmıştı artık ısrar etmeyecekti bile.
Diğeri bir süre sarışını süzdükten sonra kafasıyla onayladı çocuğu. "Bizimkiler biliyor gece yola çıktığımı. Annem şimdiden bekliyordur eve gelmemi." kemerini de takıp kenara fırlattığı valizini eline aldı. "Yat sen, yoruldun gece biraz." dedi kıkırdayarak. Semih ona cevap vermedi, boşluğa bakıp derin düşüncelere dalmıştı çoktan.
Barış, tam gidecekken, bir şeyi hatırlamış gibi geri kapının eşiğine geldi. "Ha bu arada, buraya geldiğimi kim-" derken lafını yarıda kesti Semih. "Kimse bilmeyecek, tamam." dedi diğer adamın cümlesini tamamlayarak. Siniri bozulmuştu her defasında kendisine güvenmiyor gibi aynı tembihi etmesi.
Barış, biraz duraksadıktan sonra, ukalaca "Aferin." deyip hızlıca daireden ayrıldı. Kapının kapanma sesini duyunca, sarışın bir küfür savurup gözlerini yumdu. Bir şey düşünmeden uyumak istiyordu ama huzuruna düşman olan sesler asla susmak bilmiyordu.
Yaz tatili başlamıştı ve Barış, Eskişehir'den Ankara'ya, aile evine, geri dönmüştü. Gerçi dönem içinde de ayda bir geliyordu hafta sonları olmak üzere. Ve yine geldiğinde ilk Semih'le buluşma ayarlıyor, işini gördükten sonra kendi evine geçiyordu. Bu, neredeyse 1 senedir rutin haline gelmişti.
Semih'le aralarında ilginç bir ilişki vardı ve bu ilişki gizli kalmalıydı. Kapalı kapılar ardında yaşanıp orada bitmeli, kapıdan çıktıktan sonra her şey normalmiş gibi akışa devam etmeliydi. Ne yazık ki diğerinden beş yaş küçük olan oğlanın hisleri, bundan daha derindi. Sadece cinsel arzulara dayalı olan bu ilişkide aşık olan taraf olmak duygularını yerle bir ediyordu.
Sarışın oğlan, her şeyin başladığı zamanı yine hatırlamaya başladı. O zamanlar 14 yaşlarındaydı. Yeni yeni ergenlik dönemlerine giren kanı kaynayan bir oğlandı. Doğup büyüdüğü mahallesinde, çocukluğundan beri abisi Cenk'in arkadaş grubuyla bol bol vakit geçiriyordu. Kalabalık olmasına rağmen çok samimi ortamları vardı hep ve bir nevi hepsi ailesi gibiydi.
Kendisi de hep ekibin haylaz çocuğu olmuştu. O zamana kadar her şey mükemmel gidiyordu ta ki mahallelerine Rizeli bir aile taşınana kadar. Evet, Barış'ın ailesiydi onlar. Barış, o zamanlar on dokuzluk bir delikanlıydı. Üniversiteyi yeni kazanmıştı ve sadece 3 ay durup Eskişehir'e gidecekti. Yani mahalleye alışmak için kısa bir süre olmalıydı. Ama hayır, Barış Alper'le 5 dakika geçirseniz bile anlardınız onda bir şeytan tüyü olduğunu.
Haliyle 3 ay, komşularla kaynaşması için yeterli bir süreydi. Ve kendisi tabii ki de Cenklerin grubuyla yakınlaşmıştı yaşıtları oldukları için. Cenklerin grubu geniş ve samimi bir gruptu. Çoğu zaten birbirini çocukluktan beri tanırdı, aynı mahallenin çocukları işte. Sonradan böyle bir arkadaş ortamına dahil olmak biraz gerici olabilirdi ama Barış Alper geldiği gibi gerek sohbeti gerek de enerjisiyle ortama çok iyi ayak uydurmuş, herkese kendisini sevdirmişti. Bunu isteyerek bile yapmıyordu, biraz insanlarla vakit geçiriyor ve insanlar, kendilerini ona yakın hissediyorlardı.
Semih, Yılmaz ailesinin mahallelerine taşındıkları günü çok net hatırlıyordu. Hemen yan sokaklarına nakliye aracının gelip müstakil evin önünde durması, iri oğlanın, nakliyecilerle beraber eşyaları eve taşıması, hatta Mert Hakan ve İrfan Abisiyle yardıma gittikleri dün gibi aklındaydı. O gün diğerleriyle beraber akşama kadar, zorunda olmamalarına rağmen nakliye işine yardım etmiş ve gün sonunda baya yorulmuşlardı.
En son hep beraber evde Sibel Teyzenin demlediği çayı içiyorlardı. Gençlerin bu saygılı tavırları, pek bir hoşlarına gitmiş ve şimdiden mahalleye ısınmışlardı. Henüz düzeni oturmamış evde biraz daha sohbet ettikten sonra akşam ezanı okunmaya başlamıştı. Bu artık kalkmaları gerektiğini sinyalini veriyordu. Daha fazla oturup rahatsız etmemek için ilk Mert Hakan ayaklandı. "Oldu o zaman Adnan Amcacığım, Sibel Teyzeciğim biz yavaştan kalkalım artık, geç oldu siz de rahat rahat dinlenin evinizde." dedi, onunla beraber herkes ayağa kalkmış, kapıya doğru geçiyorlardı. Semih ayakkabılarını giyerken İrfan konuşmaya başladı. "Bir sorun olursa diye biz bi numaralarımızı versek iyi olur aslında."
Sibel Teyze gülümseyerek "Tamam yavrum. Barış, sen kaydet çocukların numaralarını bakayım." dedi oğlunu dürterek. Kıvırcık adam cebinden telefonunu çıkardı ve tek tek üçünün de numaralarını kaydetti. Tekrar ufak bir teşekkür faslından sonra evden ayrılmıştı üçlü.
İrfan yorulmuş vücudunu esneterek "Sevdim lan ben Barış'ı. Kafa dengi birine benziyor." dedi. Sarışın oğlan da kafasıyla onayladı "Aynen, iyi birine benziyor ya sevdim ben de. "
"Bizimkilerle buluştuğumuzda çağıralım o zaman bi onlar da tanışsınlar. Çevreyi de az çok tanıtırız öğrensin buraları." diye ekledi Mert Hakan da. Ardından üçlü, evlerinin yolunu tutmaya başladı.
O gün ne Semih ne de Barış, sonu kor bir yangına çıkan, geri dönüşü olmayan bir yola ilk adımlarını attıklarını fark edememişti.
Selamlar herkese, BarSem aşığı biri olarak bir anda gece fic yazasım geldi. Aklımda bir hikaye canlandı ve tutamadım kendimi. Parça parça ilerleyeceğiz. Hadi hayırlısı o zaman. Umarım beğenmişsinizdir.