Bu sefer çok sükür ki normal bir dürtülmeler ile uyandım. Uyku mahmuru Minho'ya baktım. Ne ara uzandığımı fark etmediğim bacağına geri yattım, başımı huzursuzluk ile oraya sürttüm. Benim tekrar başımı koymama ve bacağına sürtmem oldukça komiğime gitmiş olmalı ki hafifçe kıkırdadığını duydum. Kafamı bacağından kaldırıp bir gözüm açık ona baktığımda bana gülümsüyordu. Sinir olmam ile başımı sertçe bacağına geri bırakmam bir oldu. Acıdığı için bir kaç ses çıkarmıştı ama sonra beni uyandırmaktan vazgeçmişti.
"Kalk Jisung yemekler geldi"
Duyduğum ses ile gözlerimi ne kadar hızlı açabilirsin o kadar hızlı açtım. Minho bana elindeki kese kağıtları ile gülerek baktı.
"Bu gün güzel bir şeyler var herhalde ağır baya"
Hemen yerimde doğruldum. Hemen elime atıp keseyim yırttım.
İçinde yulaf lapası, ananas ve üzüm vardı. Hepsinden hayrı sayılacak kadar fazla koymuştular. Keyifle üzümlerden yerken. Minho konuştu.
"Sence bu alan nasıl olacak? "
"Bence bir mekan olacak"
"Girdiğimiz her yer mekan değil mi zaten"
"Öyle değil mesela ikinci alan gibi hepimizin en az bir kere girdiği"
"Anladım"
Minho kafa sallayınca yulaf lapama geri döndüm. Şuan evde olupta bir tanecik annem bunu önüme koysaydı burun kıvırdım.
Yemek bitince Minho ile köşeye çekilip konuşmaya başladık.
"Sence kaçıncı gündeyiz"
"Dört falandır"
"Bence iki falan"
"Nasıl ya"
"Baya bölümler iki saat falan oluyor, gerisinde ya uyuyoruz ya da yemek yiyoruz"
"Sen onu boşverde hiç sen şu tuvaletlere girdin mi? "
"Hayır da neden"
"Sakın girme. Girsen bile gözünü, burnunu falan kapat"
"Neden ya"
"Anlarsın girersen"
Söylemediği için omzuna vurdum. Buradan en hızlı şekilde çıkmak istiyordum. Tutabildiğim kadar tutmak istiyorum. Piçler zaten suyu çöldeymişiz gibi az az verdikleri için tutmam kolay olacak.
Kapının ses çıkarması ile oraya döndük. Biri kapıya tekme atıp kaçtı. İçeriye ilk giren Chan olmuştu. Sonra bizi çağırdı zaten.
"Gelin bir şey yok"
Herkes sıra sıra girerken ben ortalarda bir ara girmeyi başarmıştım.
İçerisi diğer oda gibi beyazdı ama tam ortasında bir asansör vardı ve yanınlarında çiçekler. Asansör açıktı.
İçeri Changbin girip düğmeleri rastgele basınca hiçbir işe yaramadı. Sonrasında asansörün içinde ki bir notu bulduk notu bulan Felix yüksek sesle okudu.
"Şifre buralarda bir yerde. Vay anasını şifre buralarda mıymış? Bende ilk alanda sandım. "
Felix sitemize konuşmasına devam ederken herkes şifreyi ilk başta gözleri sonra elleri ile aramaya başladı.
Uzun bir süre kimse bir şey bulamamıştı, çiçekleri saksısından bile çıkarmış orada mı diye bakmışlardı. Biri konuşunca herkes ona baktı.
"Belki yaprakları falan saymamız lazımdır"
Aslında mantıklıydı sonuçta bunlar difenbaydı. Sadece yaprakları vardı.