Ellerim titrerken odanın içinde bekliyordum. Sabah daha evimdeydim. Kafamı kaldırıp diğerlerine bakmaya bile cesaretim yoktu. Sadece yerde ki fayansları görebiliyordum bir de yanımda oturan çocuğun ayağını. İçeriden gelen yüksek hoparlör sesi ile herkes pür dikkat kesildi.
"Öncelikle herkes hoşgeldi ama hoş gideceğinizi sanmam. Kuralları biliyorsunuzdur. Tekrar anlatmayacağım. Adil bi oyun olsun. "
Hoparlör sesinin bitmesi ile içeriye on altı adam girip bizi ikişer olacak şekilde tutup zorla bir odaya sürüklediler. Bazılarının karşı çıkma seslerini duysamda kurallar bunlar ne yapabiliriz ki? Üstünüze atılan kıyafetleri gitmemiz gerektiğini anladık. Adamlar odadan çıkınca kimse tekrar konuşmadan üstündekileri çıkarıp mavi tulumu giymeye başladı.
Giyinen kişi üstündekini inceliyordu. Ya da ben öyle düşünüyorum. Korkudan ellerimin titrediği çok belli oluyor. Tulumun bedeni standart olmamlı çünkü bana bol, rengi açık mavı, üstünde bir tane cebinde benzeri bir şey var. Sanırım herkes giyinince içeri tekrar o adamlar girip bizi aynı kabalıkta başka bir odaya girdirdiler.
Etrafta hiçbir şey gözükmüyor her yer kapkaranlık. Etrafa bakarken bu odada ki hoparlörden bir ses duyulmaya başladı.
"İlk alan, rutubetli oda. Etrafta ki kağıtları okumayı unutmayın."
Ses cızırtılı bir şekilde kesilmiş ve karanlık olan odanın ışıkları açılmıştı. Bir anda filorasan lambasının acayip gürültülü sesi duyuldu. Zaten kötü olan rutubet kokusuna bunu mu eklediler.
Etrafa bakarken dikkatlice önüme gitmeye çalışırken bir el karnımın orada durmuş ve beni durdurmuştu.
"Dikkat et ne olduğunu bilmiyoruz. "
Kafamı sallayınca konuştu.
"Minho ben. "
"Jisung"
Daha çok konuşmak istemediğim için hafifçe sanki "sus" dercesine gülümsemiştim. Mesajı almış olmalı ki sustu. Herkes başka taraflara giderken ben dümdüz gitmeye karar vermişken az önce ki çocukta beni takip ediyordu.
İki yönlü bir yolda ikimizde birbirimizden ayrılmıştık. Burası çıkmaz sokakmış geri dönmeliyim. Tekrar iki yönlü yola geldiğimde nereye gittiğini unuttuğumu fark ettim.
Sağa mı gelmiştim sola mı? Hatırlamıyorum ki ama kalbimin dediğini dinlemeliyim. Soldan gelmiş olmalıyım.
Kalbimin sesini dinlemeyi planlayan kafama sıçayım. Kaç saattir yürüdüğümü bilmiyorum. Kimseyle karşılaşmadım. Aklımı kaybedecek gibi hissediyorum. Olduğum yer bazen karanlık bazen aydınlık oluyor. Sürem umarım daha vardır.
Karanlık yerler aydınlığa göre daha iyiydi çünkü kafamı ağrıtan filorasan sesi yoktu.
Ben yürümeye devam ederken hoparlörlerden ses duyuldu.
"Son 15 dakika kapıya ulaşan sayısı 0"
Duyduğum sesiyle koşarak aramaya başladım. Ölmek istemiyorum. Hayatta kalma içgüdüsü işte.
Artık ne sağa ne de sola gittiğimin bir önemi yok. Aklımı kaçırmışcasına koşuyorum. Uzun sürmeden-bana göre yıllara bedel- sarı duvarların içinde görünen kahverengi karanlığa gördüm. Gördüğüm gibi yere çöktüm. Hayatımda biri kapıya diz çözeceksin dese ona gülerdim ama gerçek işte.
Kapından içeri girmek için koşarken vicdanım el vermedi tam o anda düşünürken o ses tekrar duyuldu.
"Son 10 dakika kapıya ulaşan sayısı 0"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umutsuzluğa Yer Yok
AksiKimse hayatın ne getireceğini bilemez hayat belki iyi şeyler getirir ve bizi mutlu eder ya da iyi şeylerin hemen arkasında bir kötülük sunar sana bizim ise yapabileceğim tek şey umut ile beklemektir. Burada umutsuz kaldığınız her an ölmeye mahkumsu...