Hayatımın En Karanlık Sabahı

13 3 5
                                    

Merhaba sevgili okuyucularım,

Bu kitabı yazmaya başladığımda, bu bölümün ilhamını aldığım şarkıyı dinlemeden okumaya başlamayın. Şarkının ritmi ve sözleri, bu kısmın duygusal derinliğini ve atmosferini tamamlıyor. Şarkıyı dinlerken, karakterlerin yaşadığı duygusal karmaşayı ve olayların içsel yoğunluğunu daha iyi hissedebileceksiniz.



Hayatımın en karanlık sabahıydı.

Hayatımın en karanlık sabahıydı. Gözlerimi açtığımda, odama dolanmayı başaran güneş ışınlarının yetersiz ve soğuk bir gülümsemesiyle karşılaştım. Duvardaki saat, sabah yediyi çoktan geçmişti ama dışarıda hâlâ karanlık bir gökyüzü hâkimdi. Oda, hüzünlü bir gölgede kaybolmuş gibiydi. İçeride taze ekmek kokusunun dolmasını hayal ederdim ama bunun yerine, annemin ve babamın kavga gürültüleriyle uyanmak zorundaydım.

"Yine başladı," diye düşündüm içimde bir yerlerde sıkan bir kaygıyla. Sesler, duvarların kalınlığına rağmen odama kadar sızıyordu. "Bu sefer neden tartışıyorlar acaba?" Yastığımı kafama çekerek, seslerin kaynağını merak etmekten kendimi alıkoyamadım.

Hafif bir derin nefes alarak gözlerimi tekrar kapattım. O güneşli, huzurlu sabahları hayal etmek istedim; güneşin sıcak ışınlarının yüzüme vurduğu, mutfaktan taze ekmek kokusunun yayıldığı, annemin kahvaltı hazırladığı o anları... Ama alt katta gelen sesler, o huzurlu görüntüyü yok ediyordu. Annemin yumuşak sesine alışmış bir çocuk olarak, babamın öfkesi ruhumda bir yara açıyordu.

Yavaşça yatağımdan kalktım, sessiz adımlarla kapıyı açıp birkaç merdiven indim. Dinlemeye başladım. "Taşınacağız," dedi babam. Annem, şok içinde karşılık verdi: "Ne diyorsun? Taşınmak ne demek?" Sesindeki panik içimde bir soğuk rüzgar estirdi.

Taşınacağımızı duyduğumda öyle bir şoka uğradım ki içim burkuldu. Bir an için aşağı inip, "Ben taşınmak istemiyorum!" diye haykırdım. "Benim burada kurulu düzenim var! Ne saçmalıyorsun?" İlk kez böyle korkusuzca karşısına çıkmıştım.

Babam, gözlerindeki öfke ve otoriteyle yanıt verdi: "Herkesin bir düzeni var, mecbursun! Evren!" Sesinin tonundaki sertlik içimde bir korku yarattı. Ama artık geri adım atmayacaktım. "Bu ev benim evim. Arkadaşlarım burada, okulum burada..." Sözlerim, benim için ne kadar değerli olduklarını vurgulamak için çırpınıyordu.

O an, babamın yüzü bir anlığına dondu. Ardından gözlerindeki öfkeyi üzüntüyle harmanlayarak yanıma doğru yaklaştı. "Hemen odana çık!" dedi, sesi keskin ve emrediciydi. "Eşyalarını toplatmalısın. Bu tartışma sona erdi."

Gözlerim dolmuş bir şekilde odama çıkmaya başladım. Kalbim, duyguların birbirine karıştığı bir kıyametin ortasında gibiydi. Duygularım, çaresizlik ve öfke arasında gidip geliyordu. "Neden her şey bu kadar zor?" diye düşündüm.

Odaya girdiğimde, odanın soğuk havası yüzüme çarptı. Duvardaki posterlerim, masanın üzerindeki kitaplarım... Hepsi benim için birer hatıra, birer parça hayatımdı. Onları toplamak istemiyordum ama mecburdum.

Küçük eşyalarımı bir kutunun içine atarken gözlerimdeki yaşlar birikmeye başladı. Her biri, burada yaşadığım anıları temsil ediyordu. Arkadaşlarımla oynadığım günler, burada geçirdiğim huzurlu anlar... Hepsi aniden yok oluyordu.

Bir taraftan kutuları doldururken, diğer taraftan alt kattaki gürültüler yankılanıyordu. Annemin sesi, babamın öfkesine karışmıştı. Sanki iki farklı dünya birbirine çarpıyordu. Duygularım arasında sıkışıp kaldım ama yine de kendimi toparlamalıydım.

Duyguların LabirentiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin