⁰⁹

79 6 20
                                    

Canım (acayip şüpheli) edebiyat hocamız grup projesi verdi bize. Hitabet cart curtla alakalı olacakmış bu. Yani daha doğrusu şöyle, okulun reklam yapmak için öğrencilere ihtiyacı varmış. Ve bunu yapmak için bizim sınıf seçildi. Öğretmen de herkesin sözlüsüne yüz vereceğini söyleyerek pohpohladı bizi. Verilen posterleri dağıtmak ve otuz aileyle konuşmak gibi şartlarımız vardı.

Reklam dediysem fairy bulaşık deterjanı reklamları gibi değil yanlış anlamayın. 19 Mayıs için gösteri yapacak bizim okul. Ne kadar seyirci gelirse o kadar çok sevilir performansımız, hem de okulumuz o kadar popüler olur diye reklam yapacaklar.

Prensip olarak mantıklı bir hamle. Ama biz öğrencilerin turşu olması fikri korkutucu.

Turşu olmaktan daha korkutucu olan şey ise kapı kapı dolaşmak!!!

İyi haber öğretmen gruplarımızı kendimizin seçebileceğini söyledi. Ya da grup oluşturabileceğimizi. Biz çocuklarla oluşturduk grubumuzu.

Barışla evlerimiz fazla uzak sayılmazdı, bu yüzden beni almaya o gelecekti. Oradan meydana geçip bizimkilerle buluşacaktık. Üstüme güzel bir şeyler giydim. Uzun beyaz tatlı bir elbiseyle cici kız imajı oluşturacaktım ki sevileyim. Sevileyim ki insanlar beni dinlesin ve ciddiye alsınlar.

Mahkemelerde bile iyi hal indirimi oluyor. Takım elbise ya da düzgün kıyafetler giyenler öne geçiyor. Adaletsizlik aslında. Ama çok etkili reklam için. Yırtık pantolon giyen biriyle elbise giyen biri aynı değil elbette.

Kapı çaldı. Çantamı alıp koşarak indim aşağıya. Kapıyı açınca Barışı gördüm karşımda. Bu çocuk cidden şaka gibiydi. Ortaokuldaki bilişim derslerinde tahtadan sorumlu olan çocuklar olur ya hani, uzun şort falan giyerler. Hah işte tam da onlar gibi olmuştu.

"Bu hal ne Barış?" Diye sordum.

"Ne varmış halimde?" Üstüne baktı bir kez. "Olmamış mı?"

"Bir bana bak bir sana bak Barış. Grupta dün ne giyelim ye konuştuk. Kuzey bile güzel bir şeyler giydi. Yürü size gidiyoruz." Dedim kolunu tutarken.

"Sen mi giydireceksin beni?" Diye sordu imalı imalı.

"Siktir git Barış ya!" Güldü bu tepkime.

"Fıstık gibi olmuşsun bu arada." Dedi beni süzerken.

"Seni de fıstık gibi yapacağız." Dedim ona bakarken. Bizimkileri arayıp durumu bildirdim sonra. Herkes son kez kıyafetlerinin fotoğrafını attı. Kuzey kumaş bir pantolon ve beyaz bir tişört giymişti. Defne de açık renk mor bir elbise giymişti.

Odasına çıktım önden. Dolabını açtım. Kıyafetlere göz gezdirmeye başladım. "Şuna ne dersin?" Dedim gömleği gösterirken. Yeşil bir gömlekti bu.

"Bu sıcakta gömlek mi giyilir kızım." Dedi oflayarak.

"Çıplak git o zaman sen de. Kaslar baklavalar falan ortada bşr şekilde." Güldüm. "Sende o da yoktur gerçi."

"Görmek ister misin?" Diye sordu.

"Ay yok be, tövbe tövbe!" Dedim telaşla. Kahkaha attı.

"Korktun sanki." Dedi alaycı bir şekilde. Gülmeye devam etti ayrıca

"Gülme de kıyafet beğen kendine." Dedim elim kıyafetlerde gezmeye devam ederken.

"Polo yaka giymeme ne dersin, fazla mı popüler kültür kölesi olurum?"

"Oha sende polo yaka mı var." Dedim hemen.

"Var olmaz mı hiç. Rengi de lacivet. Bana yakıştığını düşünüyorum." Yüksek ihtimal yakışırdı ama bunu ona söylemedim.

"Giy de görelim bakalım aslan parçası." Dedim gülerek. Bir anda tişörtünün eteğini tutup havaya kaldırdı.

"Barış dur!" Dedim gülerek. "Sırası mı şimdi?"

"Ha başka zaman olsa bakarsın yani?"

"Bakar mısın yakışıklı? Yok bakamam." Dedim taklit yaparak.

"E hadi çık da giyineyim." Dedi. "Kumaş pantolonum var merak etme onu da giyerim altıma."

"Tamam be çıkıyorum." Kapıyı kapattım. Kasları vardı zaten biliyordum onu ama baklavaları da varmış. Ste o ne fiziktir maşallah.

Otobüse bindik. Kahverengi saçlı bizim yaşlarımızda bir çocuk vardı. Allah var çok yakışıklıydı. Barış ikili koltuklardan birine oturmamı söyledi. O ise paraları ödedi. Çocuk da para verdi. Sonra birine yer verip bizim olduğumuz tarafa geldi ayakta durmak için.

Gözü benim üzerimdeydi çocuğun. Bakışları biraz rahatsız etmişti. Barış da fark etmişti galiba çocuğu. "Bir sorun mu var?" Diye sordu.

"Hayır yok." Dedi çocuk hafif gergin bir şekilde.

"Olmasın da zaten, sevgilim o benim." Dedi çocuğa. SEVGILIM?

"Ha pardon abi, allah daim etsin." Dedi çocuk. "Ben arkadaşsınız sanmıştım özür dilerim."

"Sorun değil abim." Dedi Barış da.

"Neden sevgilim dedin?" Diye sordum kısık bir sesle.

"Rahatsız ediciydi bakışları." Dedi yaklaşıp. Fazla yakın duruyorduk. "Sorun mu var yoksa?"

"Hayır sorun yok." Göz göze geldik. "Yani teşekkür ederim." Dudağıma baktı iki saniyeliğine. Sonra geri çekildi.

"Rujun taşmış." Dedi öne dönünce.

"Yaaa! Bekle düzelteyim." Çantamdan ayna çıkardım. Tırnağımla kenarını sildirdim rujun. İşim bitince aynayı kaldırıp camdan bakmaya başladım.

Gelmiştik bizimkilerin yanına. Bizi görünce ıslık çaldı Kuzey. "Geldi benim favori çiftimmmm!" Dedi bağırmaya yakın bir sesle.

"Hadi gidelim." Dedim saçımı kaşırken.

İlk adresimize vardık. Orta yaşlarda bir kadın açtı kapıyı. "Hoş geldiniz, biz de sizi bekliyorduk." Dedi bize bakarken. İçeriye girdik. Evin çok sıcak bir havası vardı. Kadın ve eşi de çok tatlıydı. Kızlarıyla oturduk, dertleşti bizimle. Okul konusunda tavsiyeler aldı bizden.

Oradan çıkınca başka bir eve gittik. Evin küçük kızı arkadaşıylaydı sanırsam bahçede oynuyordu. Bizi görünce annesini çağırmaya gitti. Annesi ve oğlu geldi bahçeye. Onlarla da konuştuk. Oğlu obp ile tercih yapacaktı. Ve iyi bir obpye sahipti. Bizim okulu tercih etmeyi düşünüyorlarmış zaten. Teşekkür ettiler bize.

Tam kapıdan çıkacakken küçük kızın arkadaşı olduğunu düşündüğüm kız yanıma geldi ve bana "Şu abi ile sevgili misiniz?" Diye sordu.

"Hangisi?" Diye sordum. Barışı işaret etti.

"Sarışın abi." Bugünkü ikinci sevgili vakamdı.

"Hayır." Dedim ona. "Sevgili değiliz."

"Sana çok güzel bakıyordu." Dedi. Gerçekten öyle miydi? Kalp atışım hızlandı.

"Görüşürüz." Diyip el salladım. O da bana el salladı.

Bugün birkaç yer daha gezdik. Bitmeye yakındı. 5 kişi mi ne kalmıştı geriye. Yarın devam etmeye karar verdik. Kalan tüm gün boyunca dolaşacaktık. Vedalaşıp dağıldık. Daha doğrusu biz Barışla devam edecektik birkaç dakika daha.

Karşıya geçmeyi bekliyorduk. Yanımda köpeğini yürüyüşe çıkaran bir çocuk vardı. Arabalar durunca Barış elimden tuttu. "Otobüs geldi koş." Dedi bana. Çok hızlı koşuyordu, beni yanında sürükledi neredeyse. Meydandan bindiğimiz için çok kalabalıktı araba.

Adım atacak bir yer dahi yoktu. Kapıya yakın duruyorduk. Parayı ödedim güç bela. Araba bir anda hareket edince sarsıldım. Düşmek üzereyken Barış tuttu beni.

Bir abla tatlı tatlı baktı bize. Tövbe haşa ama kimyamız cidden mükemmel miydi acaba? Bir sürü kişi yakıştırıyordu bizi.




Kestiiikk!

Yarın devam edersiniz

Öptüm sizi

💕💕😋😋

Cellata Babam Diyenler / Barış Alper Yılmaz Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin