Yüzüme vuran sıcak havayla kapattığım gözlerimi zorlukla aralamaya çalıştım. Uyuya kalmıştım ve şuan nerde olduğumu anlayamıyordum, beynim işlevini yitirmiş gibiydi.
Sonunda gözlerimi aralayıp bulanıklaşan görüşümü düzeltmek için kendime biraz zaman tanıdım. Gerçekten ölüp dirilmiş gibi hissediyordum, öyle bir yorgunluk vardı üzerimde.
Ellerimle yüzümü sıvazlayıp yaslandığım yerden doğruldum ve ellerimi yüzümden çektim. Hâlâ arabadaydım ve hava aydınlıktı.
Hâlâ arabaydım.
Kafamı sağ tarafıma çevirmemle bir elinde sigarasını, diğer eliylede direksiyonu tutan adama baktım. Göz ucuyla bana bakıp sigarasından bir duman çekti ve gözlerini tekrar önüne dikti.
"Günaydın." Uykusuzluktan dolayı yorgun çıkan sesiyle konuşup sigarasını camdan dışarı attı ve duman çıksın diye açık bıraktığı minik aralığıda kapattı. Arabada hâlâ klima çalışıyordu, içerisi sıcaktı.
"Saat kaç?" Yeni uyandığım için boğuk çıkan sesime küfredip boğazımı temizledim. O ise saate bakma gereği duymadan cevap verdi.
"6'ya geliyor. Az uyudun, biraz daha uyu istersen." İki gündür sikilen uyku düzenim yüzünden resmen arabada uykusuzluktan bayılmıştım. Rezillikti.
"Biz.. en son evime gitmiyor muyduk? Üç saatir nereye sürüyorsun sen?" Gerçekten benim evim 15 dk lık mesafedeydi bu adam üç saattir nereye varmaya çalışıyordu amına koyayım?
Kaşlarımı çatıp sorduğum soruya herhangi bir tepki göstermeden sağa saptı. Bakışlarımı cama çevirdiğimde karşılaştığım tanıdık sokaklarla çatılan kaşlarım gevşedi.
Mahallemdeydik.
"Bir yere sürmüyorum, uykun bölünmesin diye mahallede dolaşıyordum." Verdiği cevapla gerilen omuzlarım gevşedi ve doğruldum koltuğa geri yaslandım.
Yaptığı incelik, garip hissettirmişti.
''Uyandırsaydın keşke, benim yüzümden sende uykusuz kalmışsın." Hafif çekinerek kurduğum cümleyle arabayı durdurdu. Dışarı baktığımda çoktan evimin önünde olduğumuzu gördüm ama Kılıç'a karşı mahçup hissediyordum.
Benim için uykusuz kalmıştı ve nedensiz bir şekilde bunu telafi etmek istiyordum.
Aklıma gelen fikirle bakışlarımı hızla ona çevirdim.
"Kılıç?" El frenini çekip bakışlarını bana çıkardı. Gözleri gerçekten yorgun bakıyordu.
"Efendim." Yorgun yeşillerini gözlerime dikti ve sırtını koltuğa yasladı. Büyük ihtimalle saatlerdir araba sürmekten omuzları ağrımıştı.
"Kahvaltı hazırlayacağım da sende acıkmışsındır.. Eşlik etmek ister misin?" Çekinerek sorduğum soruyu beklemiyor olacakki sorgularcasına gözlerini kıstı. Daha sonra hoşuna gitmiş olacak ki dudağının sağ tarafı hafifçe yukarı kıvrıldı.
Ben ise hâlâ sorduğum sorunun gerekli mi gereksiz mi olduğuna karar vermeye çalışıyordum. Ama söz ağızdan çıkmıştı bir kere.
"Ne hazırlayacaksın kahvaltıda?" Büyük ihtimalle eğlenmek için sorduğu soruyla omuzlarımı dikleştirdim ve gururla cevap verdim.
"Menemen." Gözlerinden hafif bir parıltı geçti ve dudaklarındaki sırıtış büyüdü. Gülüşü güzeldi.
"Sen nerden biliyorsun benim menemen sevdiğimi?"Hafif şaşırarak aynı zamanda da eğlenerek kurduğu cümleyle göz kırptı ve sırıtmaya devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölmek Kadar Kolay
AléatoireBaran belki de son sözlerini ritimlere döküyordu. Hayatta kalmak için çırpınan ruhunu ise o dahil kimse göremiyordu. Hâlbuki yaşamak, ölmek kadar kolaydı.