0.2

359 37 6
                                    

İyi okumalar

***
"Eve götürelim mi?"

"Salak salak konuşma. Valideme ne diyeceğiz?"

"Doğru"

Konuşmalar ve izlenme hissi yavaş yavaş sinirimi bozarken araladım gözlerimi. Başımda dikilmiş iki bedene baktım. Tanımıyordum ve kıyafetleri...

Tiyatrodan çıkmış gibiler.

Herhalde öyledir. Vücudumdaki tüm kuvveti kollarıma verip oturur pozisyona geldim. Yanımdakiler uyandığımı görünce münakaşayı kesip bana dikkatle bakıyordu.

Sırtımda ki hafiflikle kaşlarımı çattım ardından yeni yeni akıl etmiş ve çevreme bakınmıştım. Ağaçlık bir yerdeydim. En son evin önünde düştüğümü hatırlıyorum...

Telaşla çantamı aradım biraz ilerimde görünce hızlıca yanına koştum. Ani ayaklanmam başımda sancı oluştursada umursamadım. Üstümdeki bakışları hissediyordum ama şuan eve gitmem gerekiyordu. Annem her aşkam beni arardı, bende aksatmadan hepsine yanıt verirdim ama şuan nasıl geldiğimi bilmediğim bir yerde, kim bilir kaç saattir uyuyordum.

Çantamdan telefonumu aldım. Açılmıyordu. Şarjım bitmiş olsa gerek. Arkamda kalan bedenlere döndüm.

"Şarjınız var mı?"

İkili bana anlamsızca bakıyor, ne dediğimi anlamaya çalışıyor gibiydi. Allah'tan bir şarj istedik, sanırsın canlarını istedik ya.

"Şarj diyorum, şarj." dedim sitemle. Artık gına gelmişti. Neden anlamıyorlardı ki?

Derin bir nefes alıp verdim. Sakin olmalıydım, öncelikle buraya nasıl gelmiştim? Evet, şuan önemli olan buydu. Eve döndüğümde annemi arardım.

"Pekâlâ..." yanlarına ulaşana kadar uzatmıştım kelimeyi. İstemsizce onları yine süzdüm. Biri kalıplı olmasına rağmen diğeri cılız ve kısaydı. Yüzleri birbirine benziyordu, sadece kalıplı olanın kemikli yüzü onları biraz farklı gösteriyordu. Galiba kardeşler.

"Burası neresi?" kalıplı olan sert bir soluk çekti içine.

"Helena"

Ortama bir sessizlik çöktü. Helena neresi? Ben Amasya'daydım. Şaka yaptığını anlayınca kısaca güldüm.
"Komik şaka ama acelem var. Lütfen buranın neresi ol-" daha cümlemi tamamlayamadan çığlık sesleri koptu. Hepimizin bakışları o tarafa dönünce, kısa olanın ağzından korku dolu bir nida yükseldi.

Kalıplı olan kardeşinin elini tutup yürümeye yeltenmişti ki, durdu. Bana kısa bir bakış attı. Ardından ne olduğunu anlamadan diğer eliyle de benim bileğimi tutup çekiştirdi. Ne olduğunu anlamasam da şuan çığlıklar iyi şeyler olmadığını gösteriyordu ve bu adamın arkasından gitmek dışında başka bir çarem yoktu.

Kasabaya gelmiştik. Bileğimi tutan adamın büyük vr hızlı adımlarımdan dolayı etrafıma çok bakamasamda; çığlık atarak koşan insanlar, evlere girip eşyaları yağmalayan askerler ve götürülen -kaçırılan- kişileri görebiliyordum. Hangi çağda yaşıyor bunlar?

İki katlı bir evin önüne geldiğimizde kısa oğlan elini kurtarıp kapıyı açtı. İkimizin içeriye grimesini bekledikten sonra kapıyı kapayı kapadı. Üst kattan bir kadın koşa koşa aşağıya indi.

"Evlatlarım" dedi. İçi yanıyordu, bu attığı çığlıktan bile belliydi. Birinin bana ne olduğunu anlatması gerekiyordu sanırım?

Kadın iki oğlunada sıkı sıkı sarıldı. Onlar birbirine sarılırken aklıma yine annem düştü. Acaba ne yapıyordu, beni aramış mıydı? Benimkide soruydu, tabii ki aramıştı. Kadın yanımdaki bedendende ayrılınca bana kısaca baktı. Daha kendimi tanıtmadan sıkıca sarıldı bana. Öyle sıkı sarılıyordu ki anlatamam. Sanki son günüymüş gibi.

Aslında evet, ben bilmesemde o gün kadının son günüydü...

Kadın benden ayrıldığında hızla elimi ve kısa olanın elini tuttu. "Yukarıya çıkın, hemen!" gözyaşlarını tutamayan kısa beden "Anne sizinle kalsam." dedi kısık sesiyle. Gözyaşları ve titremesi sabahtandır durmak bilmemişti. Durum çok vahimdi.

"Hayır Eva! Hemen yukarıya çıkıyorsunuz ikinizde. Biz abinizle burda kalacağız." isminin Eva olduğunu öğrendiğim kısa çocuk, istemsizce başını salladı. Elimi tuttu yukarıya gideceğimiz vakit kadının sesiyle ikimiz durduk.

"Sen kimden mühürlüsün?" bana soruyordu ama neyden bahsettiğini anlayamıyordum. Tam yanıt verecekken yakından gelen çığlık sesiyle Eva elimi sıktı ve beraber yukarıya koştuk.

Ahşap evin merdivenlerinde koşarken gıcırdayan tahta sesleri dışardaki çığlıkları bastıramıyordu. Küçük tek kişilik bir odaya girdiğimizde Eva elimi bırakıp büyük dolaba yöneldi. Hızlı hızlı içindeki kıyafetleri çıkarıp elini uzattı. Hemen elini tuttum bana yardım ederek dolaba yerleştirdi.

Ardından eşyalarıda alarak yatağın altına saklandı. Evde eşya sayısı çok azdı, bu yüzden saklanacak insan gibi yer yoktu. Dışardan gelen çığlıklar yavaş yavaş azalıyordu. Kulaklarımın bu duruma şükrettiğini düşünüyordum.

Zorlanan kapı sesiyle nefesimi tuttum ve o an bir şey fark ettim ben parfümümden farklı kokuyordum, ben karamel gibi kokuyordum. Yeni fark ettiğim duruma kaşlarımı çatarken yatağın altında olduğunu unuttuğum beden konuştu.

"Feremonlarına sahip çık, yerimizi belli edeceksin!" sert konuşmaya çalışsada sesindeki korku kendini belli ediyordu. Bir dakika feremon ne, nasıl sahip çıkacaktım?

Beynimde yeni yeni sorular yer ediniyordu ve bunun hoşuma gitmediği kesindi. Artık kaldıramayacağımı hissediyordum. Burdan kurtulsam bile gördüğüm şeyler, yaşadığım olaylar atlatacağım cinsten değildi.

Korkudan mideme kramplar giriyor, istemsizce terliyordum. Aşağıdan gelen kapı kırılma sesi nefesimi tutmama yetmişti. Birkaç bağırış ve yükselen kokular bir süre sonra dindi. Maalesef bağırış yavaş yavaş dinmedi, birden kesildi.

O an anladım. Aşağıda bana sarılan kadın ve beni bir başıma bırakmak istemeyen çocuk ölmüştü. Hemde bizi korumak için.

Vicdan azabı mı çekmeliydim yoksa şuan bencillik edip kendimi mi düşünmeliydim, karar veremiyordum. Belki daha dakikalar önce tanıdığım insanlar için vicdan azabı çekmem saçma olabilir ama şuan onlardan daha uzun süre nefes alabiliyorsam, bu onların sayesindeydi.

Gıcırdama sesleri kulaklarımı doldurduğu anda kalbim olabilirmiş gibi daha hızlı gümbürdedi. Sertçe açılan odanın kapısı ile bedenimdeki titreme arttı. Hadi ama Karaca o kadar korkma, desede iç sesim. Az önce dışarda gördüğüm görüntü iç sesimi direkt susturuyordu.

Ordan oraya atılan eşyaların sesini duydum başta sonra tartışan iki adamın sesi ve en sonda ensemde acı oluşturan o kalın sesi.

"Eşim buralarda hissediyorum onu."

***
Nasıl yerde kestim ama ben mükemmelim hocam

Şimdi diyeceksiniz ki 'Hükümdarlar sömürge gitmez'

Biliyorum ama bu kurgu ve zaten ileri ki bölümlerde neden kendisinin gezdiğini anlayacaksınız, neyse fazla spoiler vermeyeceğim.

Öpüldünüz şekerli yarasalarım 🦇🍭

Arel gider...

BERCESTE | GAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin