üçüncü bölüm: kokulu mum

114 31 36
                                    

Sehun'un sabah tezgahın üstünde bıraktığı limonata şişesini sinirle dolaba fırlattım ve son altı saattir yaptığım gibi tekrar saate baktım.

Ona günler öncesinden bu akşam için haber vermiş, sabah giderken hatırlatmış, sekiz on kere de mesaj atmıştım ama akşam 10'u geçmesine rağmen hala ortada yoktu ve şimdi de üstüne telefonlarımı falan da açmıyordu.

"Ulaşabildin mi?" diye sordu Baekhyun. Sesini hoparlöre almıştım.

"Yok," diye cevap verdim ve kendime bir bardak su koyup salona geçtim. Bütün kumaşları ortaya sermiştim, birazdan da kendi kendime dikmeye başlayacaktım çünkü yarın ödevin son teslim günüydü ve eğer elim boş götüm yaş gidersem Profesör Ru beni mahvederdi.

"İşten izin almıştım bir de."

Sesi kesildi biraz, dudağını büzüp kaşlarını kaldırdığını hayal ettim. "Ben geleyim mi?" diye bir teklifte bulunduğunda neredeyse kabul edecektim ama kapıdan bir iki tıkırtı gelince "Bekle," dedim ve oturduğum yerden kalktım. "Ben seni sonra ararım."

Sonra ışık hızında kapatıp gözlerimi kapıya diktim, bir an sonra da Sehun anahtarıyla içeri girdi.

Suratını görür görmez "Hangi zıkkımdaydın?" diye sordum sinirle. Kaşlarım çatıldı, elimdeki kumaş yumağını sıktım.

"Hiç..." diye geçiştirdi ceketini çıkarıp hiçbir şey olmamış gibi kapının arkasına asarken. Ardındansa bir güzel koltuğa zıpladı. "Ne bu tantana?"

Makasın tersiyle bacağını dürttüğümde canının acısıyla yüzünü buruşturmuştu. "Modellik yapacağım dedin ya. Söz verdin." Dişlerimin arasından konuştum. "Karşılığında benden maketine yardım etmemi istedin. Tamam dedim."

"Ups." Ensesini kaşıdı. "Unutmuşum ya."

"SABAH GİDERKEN DE SÖYLEDİM YA."

"Tamam şimdi yapalım işte," dedi ayağa kalkarken. Sesimden irkilerek havaya fırladı ve kollarını açtı. "Bedenim senindir."

Suratındaki durumu toparlamak isteyen ve şakaya vurup sıyrılmaya çalışan ifadeyi görmezden gelmek istiyordum, sonuç olarak öyle ya da böyle ona ihtiyacım vardı çünkü allah kahretsin ki kalıpları Sehun'un bedenine göre çıkarmıştım. Ayrıca bu ödevden düşük alırsam fakülte birinciliği direkt ona giderdi, buna da ölsem izin vermezdim.

"Seni bazen çıplak elle boğasım geliyor," diye dürüstçe söyledim. O rahat gülüşlerinden birisi yerleşti suratına, "Kıyamazsın ki sen bana," diye cevap verdi sırıtırken.

Ağzına vurdum.

"Zevzeklik yapma da geç şuraya," dedim huysuzlukla. "Acelem var."

Omuzlarını kaldırıp indirdi ve bana doğru yaklaştı, bazen beş yaşında çocuğa dönüyordu.

İğneleri taktığım yumuşak şeyi bileğime geçirip az önce kestiğim kumaşları elime aldım. "Soyun."

Üzerindeki gömleği çıkartıp koltuğun kenarına bıraktığında ona göz ucuyla şöyle bir bakmıştım, bunu defalarca yapmış olmama rağmen hala karşısında morarıyor ve belli etmemeye çalışırken de hastanelik oluyordum.

"Korse diktim bir tane," dedim sesimi düzgün tutmaya çalışarak. Sonra elimi beline sarıp az önce bahsettiğim korseyi beline sardım. "Ölçüsüne bakacağım. Sonra kalanını hallederim."

Soğuk ellerimi hissedince irkildi ve konuyu değiştirdi. "Zhang Yixing'i gördüm kapıda."

"Konuştun mu?"

28Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin