dördüncü bölüm: kaza süsü

83 24 47
                                    

Sabah saat altı.

Hava aydınlanmadı, tek gözüm kapalı, Sehun bacağımdan çekiştiriyor. Beş dakika daha uyumak istiyorum. Ağzımda affedersiniz bok tadı var. Belim çatlıyor. Günlerden çarşamba.

"Günaydın tatlım."

Oh allahın cezası Sehun boğuluyormuş gibi bir sesle söylediğinde gözlerimi kaşıdım. Zar zor gördüğüm halinden anladığım kadarıyla dişlerini fırçalıyordu, benimse bahse varırım yüzüm gözüm şişti ve muhtemelen maymuna benziyordum.

"Kalk hadi," dedi banyoya gidip ağzını temizledikten sonra. "Geç kalacağız."

Kafamı tekrar yastığa gömdüm. "Öğlen gitsek ya."

Cıkladı. "Olmaz. Öğlene kadar halletmiş olacağız ve sonra ben derse geçeceğim, en öne."

Bugün şu mezuniyet zımbırtısı için Profesör Zhang'ın mail attığı konuma gidecektik, şahsi bağlantılarını kullanarak bizim için bir randevu ayarlamıştı ama zerre istemiyordum. İşten geleli anca iki saat olmuştu, bütün temizliği ben yapmıştım ve hayvan gibi yorgundum.

Bacağımın üstünde toplanan pijamamı aşağı çekerken ona doğru şöyle bir baktım, suratını doğru düzgün göremiyordum bile ama bakımlı durduğu kesindi.

"Kalk işte..." diye tekrar etti. "Sayemde AB aldın."

"Yüzünden AB aldım." Bacağımı ne kadar elinden kurtarmaya çalıştıysam da beceremedim, dünyanın en inatçı oğlanıydı. Zaten uykum da açılmıştı güneşi görünce.

"Kendimi öldürmek istiyorum," diye homurdandım banyoya giderken.

"Bugün değil!"

Yüzümü yıkayıp lenslerimi taktım, dünya nihayet 4k çekmeye başlayınca da üzerimi filan değiştirdim. Saat sekize yanaşmıştı biz çıkarken. Durağa doğru yürüdük.

"Manyak herif," dedi Sehun, gözleriyle Bay Zhang'ın evini işaret ediyordu. "Normalde yasak, bize bir şey söylememesi gerekiyor ama onun başkanı olduğu bölüm kazanacak ya, deli işte, mekan önermiş bize zorla gönderiyor, zırdeli."

"Niye yasak olsun ki?" dedim. "Yarışma sanki."

Akbilini çıkarırken bana doğru baktı, suratında eğlenir bir ifade vardı. "Sen ne sandın?" diye alay etti benimle. "Diğer fakültelerden de ikişer kişi var, hepimiz en iyi yeri bulmaya çalışıyoruz işte. Kazanana ödül veriyorlar."

"Nasıl yani?" Konuşurken gözlerimle onu takip ettim. "Ne ödülüymüş bu?"

"Sen seçiyorsun." Bileğindeki saati düzeltti. "Geçen yıl birisi yalvar yakar referans mektubu yazdırmış mesela."

Ağzım şaşkınlıkla aralanırken herkesin neden bu kadar kendini yırttığını daha iyi anlamıştım. Okulumuzun bu konuda deli bir kitlesi vardı, evet, hatta gelenek gibi bir şeydi bu. Her sene haberlere çıkardı, son yıllarda da sosyal medyada acayip tık alıyordu ve bazıları sırf mezuniyete katılabilmek için bu okulu yazdığını söylüyordu.

Yine de hiçbir zaman nasıl bu kadar iyi olabildiğini düşünmemiştim, ucunda ödül olduğuysa aklımın ucundan geçmemişti.

"Biz para alalım," dedim ve Sehun'un yanına oturdum, esneyip duruyordum.

"Nereye gidiyormuşuz?" Burnunu kaşıdı. "Benimle muhatap olmadı da."

Göt cebimden telefonu çıkarıp maile girdim ve uyuşuk bir sesle söyledim. "Seomkyon."

Arkama yaslanmış gözlerimi dinlendirmek için uygun pozisyonu arıyordum. Rüzgar da tatlı tatlı esiyordu, gidene kadar kestirsem yeter diye düşündüm, hayaliyle bile keyfim biraz yerine gelmişti.

28Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin