“Seyran!”
Ona seslenenin kim olduğunu bilse de arkasını dönemeyecek kadar bitkin hissediyordu genç kadın. Birazdan hiç istemeyeceği durumların oluşabileceğini biliyor, bu yüzden de her zaman güvenli limanı olarak kodladığı evine kaçmayı planlıyordu. Seyran'a göre evi, bir mutfak bir oda ya da duvarlar değildi. En özgür hissettiği evi; kendinin en bitkin haline tanıklık etmiş yatağı, önünü arkasını düşünmeden cümlelerini özgürce savurduğu balkonu, beynini dinlendirerek pufunda okuduğu kitabı ve her ne olursa olsun sürekli yanında biten köpeğiydi. Bir de hayalleri olan begonyaları vardı.
Herkes gibi Seyran da konfor alanının dışına çıkmak istemezdi. O yüzden yine saatlerce ağladığı yastığının yanına ışınlanmak istiyordu şuan.
Ferit'i duymamazlıktan gelerek hızlı birkaç adım daha attı genç kadın. Ama hayalleri anında son bulmuş ve Ferit büyük adımlarıyla ona yetişip önüne geçmişti bile. İsteyeceği son şey bile değildi şuan Ferit ile konuşmak. Çünkü ona ne söyleyebilirdi ki? O kızın seninle yakın olmasına ağlıyorum mu? Bu çok.. çok abes kaçardı. Hâlbuki bunun için değil, nedenini bilmediği bir şekilde kendini Ferit'e yakın hissettiği ve gördükleri için ağlıyordu genç kadın.
“Seyran, ben seslendim ama duymadın sanırım. Her neyse sen neden bilekliği almadan çıkışa doğru ilerliyordun?”
Bakışlarını yere sabitlemişti genç kadın. Şuan adı kadar emindi gözlerinin kan çanağına dönüştüğüne. Böyle görünmek istemezdi, bütün gardını indirmiş bir Seyran'ı kendi bile görmek istemezken bir başkasına göstermek istemezdi.
“Eee benim önemli.. önemli bir işim çıktı da, geri dönmem gerekti. Ondan öyle oldu işte…”
Kaşlarını çatarak gözlerini yere sabitlemiş kadına baktı, genç adam. Neden göz teması kurmuyordu? Üstelik bir garipti, sesi de çatallı çıkmıştı az önce.
“Lütfen, kusuruma bakma. Normalde ben getirirdim bilekliği ama misafirim olunca ona ayıp etmek istemedim.”
Göz ucuyla onlardan biraz uzakta duran Sena'ya baktı genç kadın. Çok değişik bir şekilde sırıtıyor ve onlara bakıyordu o da. Gözlerini ondan çekip yeniden yere sabitleri. Eski Seyran'a ne olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu ama bu duygularının normal olduğunu o da düşünmüyordu. Bu kadar duygusallaşması normal değildi.
“Sorun değil, teşekkür ederim ben. Size iyi eğlenceler, gitmem lazım benim.” Diyerek hala nemli ve akmaması için zor tuttuğu gözlerini Feritten saklıyordu geç kadın.
Ferit, Seyran'ı irkmemeye özen göstererek sağ eliyle genç kadının çenesinden tutup gözlerini buluşturdu. Kıpkırmızı olmuş gözleri, ıslak kirpikleri ve kızarmış burnuyla karşılaşmayı beklemiyordu. Kötü bir halde görünüyordu genç kadın. Şaşkınlığından hala eli, genç kadının çenesinde kalmıştı.
Ferit ile gözlerini birkaç saniye buluşturduktan sonra hemen gözlerini kaçırdı.
“Seyran, sen iyi misin? Noldu, anlatmak ister misin?” Diyen adama karşılık kendini birkaç adım geri çekti Seyran. Seyran'ın geri çekilmesiyle Ferit'in çenesinde olan eli de aşağı doğru savrulmuştu.
“Ben iyiyim, sorun yok. Sende arkadaşını fazla bekletme, seni bekliyor. Tekrardan iyi eğlenceler.”
Hızlı adımlarını otelin dışına attığında kendini kötü hissediyordu. Ferit'e bu kadar sert çıkışmak istemezdi ama adamın, bunu bu kadar irdelemesine de izin veremezdi.
Bu sırada Ferit, tekrardan ona yetişmiş ve olabildiğince hafif bir şekilde bileğini kavramıştı genç kadının. Bu sırada güneş artık kaybolmuş ve batmak üzereyken müthiş manzarası da ikilinin, bu anına şahitlik etmişti.