10. Bölüm: Kalp çarpıntısı

160 17 10
                                    

Yemeklerini yedikten sonra hemen çalışma odasına geri döndüler. Belgin kitabı okuyup çeviriyor Alaeddin ise dikkatle onu dinliyordu. Dinlerken yavaş yavaş aklı bulandı oğlanın, gözlerini kızın yüzünde gezdirdi.

Ceylan gibi gözlerine, hokka misali burnuna en sonunda ise bal dudaklarına değdi oğlanın gözleri. Takılı kaldı. Bakmaktan alıkoyamıyordu kendini. Suç kendisinde miydi yoksa kızda mıydı? Bu kadar güzel olunur muydu? Bu kadar güzel olmsk diğer hatunlara haksızlık değil miydi? Bakmamalı mıydı kıza? Yaptığı yanlış mıydı? Ama karısı değil miydi sonuçta karısına bakmayıp kime bakacaktı? E daha ilk gün kendi ima etmemiş miydi kıza onu karısı olarak kabul etmediğini?

Bir yandan zihnin içinde sorular dönüp duruyordu. Biri gitse yerini hemen bir başkadı alıyordu. Bir yandan da kızın güzelliği girdap olup içine çekiyordu şehzadeyi.

"Alaaddin bulduk bulduk"
"Alaeddin sana derim"
"Bulduk derim"

Şehzadeye sesleniyordu ama onu duyduğu yoktu. Yavaşça elini eline değdirdi. Kuş tüyü gibi hafif dokunuş Alaeddin'i cayır cayır yakmış kendisine gelmesini sağlamıştı.

"E-Efendim"

"İki saattir sana söylüyorum Alaeddin dinlemiyo musun beni"

"Dinlerdim Gonca söyle''

"Surlara giden geçitten bahsediyor burda"

"Tamam bulduk o vakit "

"Bulduk"

Birlikte biraz daha düşünüp yarın sabah Osman Beye sunacakları planın detaylarını konuştular. Plan hazırdı.

Bir müddet sessizlik hakim oldu odada. Sözler sustu gözler konuştu. Çok güzel bakıyorlardı birbirlerine.

"Gidelim mi artık"

"Uykun mu geldi Hileci Hatun"

"Yok sayende Ülgen Hatuna rezil olunca bütün uykum kaçtı'' gülümsedi Alaeddin gözleri kısıldı. Belgin şehzadenin kısılan gözlerine baktı. Her zamankinden başka gelirdi oğlan bugün gözüne. Kalbinin atışının değiştiğini hissetti. 'Noluyo bana ya' diye geçirdi içinden.

"Güneş doğmak üzere istesen dışarı çıkıp dolaşalım hem arka bahçedeki gülleri gösteririm sana aynı sana benzerler özellikle dikenleri"

Gitmek için can atıyordu aslında ama kalbinin hızlanması hoşuna gitmemişti. Şehzadeye içi ısınmamalıydı. İlk gece ona söylediklerini unatacak değildi.

"Yok istemezim. Çok bile beraber kaldık Medreseli bu kadarı kafi."

Alaeddin'in sırıtan suratı soldu. Böyle bir cevap beklemiyordu.Arkasını dönüp çekip giden kıza bakakaldı öylece.

Belgin arkasını dönmüş birkaç adım atmıştı. Sonra durdu. Tekrar ardına döndü.

"Bu arada asıl diken sensin" Lafını söyleyip hızlıca ordan uzaklaştı.

Odaya girip kapıyı kapadı. kapının arkasına yaslandı az önce yaşadıklarını sorgulamaya başladı. Neydi o kalbinin atışı?

''Neden olacak nefretten. Ondan öyle nefret ederim ki kalbim bile dile gelir"

Kendini bu bahaneyle avutup, tekrar üzerine düşünmemek üzere kapadı konuyu.

Pencereye doğru baktı. Güneş tüm parlaklığıyla kendini gösteriyordu. Yapıcak işi de yoktu. Canı da sıkılmıştı zaten. Keşke dedi. Keşke telefonum yanımda olsaydı. Onun yokluğunu çok arıyordu.

Pencerenin önündeki sedire oturup dışarıyı seyrdiyordu en son ama farkında olmadan uyuyakalmıştı. Üzerinde bir kıpırdanma hissiyle uyandı. Alaeddin'i elinde battaniye ile tepesinde görünce üzerini örtmek istediğini anladı. Sinirlendi "Ne diye bu kadar yakınına giriyordu. Ne diye onu düşünüyordu?" Kalbi yine hızlanmıştı. Anlaşılan yine nefretini hatırlatıyordu(!)

zamanda yolculuk Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin