Önlerinde yürüyen adamı takip etmeye başlamışlardı. Ozan hâlâ tanımadığı bu adamın peşinden gitmenin yanlış olduğunu düşünüyordu. Fakat Ali gibi onun da karnı açıkmıştı. Denize düşen yılana sarılır misali, takip ediyordu gözünü adamın üzerinden ayırmadan.
Bu adamın niyeti kötüyse ve onları tehlikeli bir tuzağa çekmeyi düşünüyorsa, her an tetikte ve uyanık olması gerektiğini gayet iyi biliyordu Ozan. Kafasındaki bu düşünceler yüzünden içi korkuyla dolmaya başlamıştı.
Fakat içindeki bu korku kendisi için değildi. Sokaklarda yaşamaya başladığından beri bir çok kötü insanla karşılaşmış, hepsini de bir şekilde halt etmeyi başarmıştı. Tek fark bu kez yalnız değildi. Kendisinden çok koruması gerektiği bir arkadaşı vardı yanında bu defa. İçindeki o korkunun sebebi takip ettikleri ve niyetinin ne olduğu şüpheli bu adamın, Ali'ye zarar verme olasılığının verdiği korkuydu.
İşte bu yüzden elini cebine sokmuş ve hayattaki tek güvencesi olan abisinin emaneti bıçağı sıkı sıkıya kavramıştı. Yaptığı tek bir yanlış harekette, gözünü kırpmadan çıkarıp adama saplamayı göze almıştı.
Bir süre yürüdükten sonra eskiden kiremit fabrikası olarak kullanılan ama uzun süre önce terkedilmiş yere gelmişlerdi. Kapıyı açıp içeriye girdiklerinde onlarca kişinin etrafa yatmış uyudukladıklarını gördüler.
Adamın geldiğini farkeden çocuklardan biri "Donsuz Hoca geldi" dedi yüksek sesle.
Başka biri yattığı yerden başını kaldırıp baktıktan sonra "Baksana yalnız da gelmemiş. Yolda bulduklarını toplayıp getirmiş yine amına koyayım!" diyerek yanında yatan kişiyi dirseğiyle dürttü.
O kişi başını kaldırarak "Lan hoca önüne geleni tutup getiriyorsun. Yetimhaneye çevirdin burayı!" dedikten sonra yanındaki çocuklara baktı. Ardından "Yalnız şu fena değilmiş ha!" diye mırıldandı kendi kendine.
Adam "Hadi çok konuşma. Kalkıp kalan yiyeceklerden getir. Çocuklar aç!" diyerek baktı ona.
Yattığı yerden kalkan genç yine oflayarak söylene söylene yürümeye başladı. Arkasından giden adam "Ne dediğini duydum. Sana kaç defa küfür etme dedim. Zor durumda olana, aç ve açıkta olana yardım etmek çok büyük sevap!" diyerek onu takip etti.
"Aç olan biziz amına koyayım. Biz niye yardım ediyoruz? Yardım edecekse zengin piçler etsin. Bizene amına koyayım!"
Çocuğun kutudan çıkardığı ekmek parçalarını, biber ve domatesi aldıktan sonra "Asıl zenginlik gönül zenginliği. Eğer elindeki bir dilim ekmeği aç olan bir mazlumla paylaşırsan işte asıl zenginlik bu. Para pul, mal, mülk hepsi yalan. Gerçek olan işte bu. Mahşerde bu paylaştığın ekmek, dünyadaki bütün maldan mülkten daha değerli olacak. O mal mülk gözü kör, kalbi sağır zalim insanları kurtarmayacak. Ama bir dilim ekmek, senin için cennetin kapılarını sonuna kadar açacak. O yüzden gönlün zengin olsun. Gerisini yaradana bırak. Kimse görmese bile o görüyor her şeyi.
"Of tamam uzatma ya! Vaaz vermeye başladın yine gece gece!" dedikten sonra gidip yattı yerine koluyla yüzünü kapatarak.
Ozan ve Ali'nin yanına gelerek yiyecekleri uzattı. Çocukların yattıkları yerden kaşlarını çatarak baktıklarını gören Ali, yiyecekleri alıp almama konusunda tereddüt etmişti bir an için.
"Sen bakma onlara. Özünde hepsi iyi çocuklar. Yabancı olduğunuz için böyle davranıyorlar. Tanışınca normale dönerler. Hadi yiyin siz bunları!"
Oldukça acıkan Ali büyük bir iştahla ekmekten bir ısırık aldı. Ozan ise kendi aralarında fısıltıyla konuşan çocukların garip bakışlarından rahatsız olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sensiz Kalan Sokaklar //BxB//
Short StoryTehlikelerle dolu sokaklarda, hayata tutunmaya çalışan evsiz ve kimsesiz sokak çocuklarının yaşadıklarını, Ozan ve Ali'nin gözüyle okuyacağınız bu kurgu umarım hoşunuza gider.