Boy aynasının karşısında siyah gömleğinin düğmelerini ilikleyen genç adam, beğeniyle kendini süzmekteydi. İri üst vücudunu saran siyah gömleği, vücut çalıştığından olsa gerek biraz kollarını sıkmıştı. Fakat kol pazularını gözler önüne serdiği için umursamadı bunu çakma sarışın.Altına siyah keten bir pantolon giymişti. Beline de yine siyah fakat toka kısmı gümüş olan bir kemer takmıştı. Sağ bileğine kalın gümüş bir künye, sol koluna da hiçbir zaman çıkarmadığı saatini takmıştı.
Yan tarafındaki komidinin üzerinden parfümünü aldı ve boynuna birkaç fıs sıktı erkeksi kokudan. Parfümü yerine bıraktığında ellerini sarı buklelerine atarak düzeltmişti. Hazırdı..
Baştan aşağı siyaha bürünmüş olsa da siyahın kendine yakıştığını düşünüyordu genç adam. Fakat yalnızca boğaz düğmesi açık olan gömlek yüzünden şimdiden bunaldığını hissetmişti.
Eli göğsüne gitti ve üstten iki düğmeyi açtı. Rahatlamanın verdiği hisle derin bir 'oh' çekmişti. "Semih'im nasıl her gün öyle giyiniyor ki?" diye düşünmeden edemedi.
Aklına Semih'in gelmesiyle -hiç aklından çıkmıyordu- ela hareleri duvardaki saati buldu. Okul çıkışına yarım saat kaldığını gördüğünde masanın üzerindeki telefonunu ve araba anahtarını hızla cebine atmıştı.
Odadan çıkacağı sırada masanın üzerindeki tespihi fark etmesiyle geri dönüp 'az daha unutuyordum.' şeklinde mırıldanarak tespihi de aldı ve odadan çıktı.
Koridordan gelen güzel kokularla annesinin mutfakta olduğunu anlaması uzun sürmemişti genç adamın. Hızlı adımlarla mutfağa ulaştı. İçeriye baktığında annesinin sırtı dönük bir şekilde tezgah üzerinde bir şeyler doğradığını gördü.
Her zaman yaptığı gibi parmak uçlarında yürüyerek annesine arkadan sıkıca sarıldı. Orta yaşlı kadın, oğlunun sessizce gelmesinden ötürü irkilmişti ama alıştığı bu duruma gülümsemek dışında bir tepki vermedi. Barış ise annesinin omzunun üzerinden bakarak ne yaptığını anlamaya çalışıyordu.
"Kuru fasülye mi yapıyorsun yoksa Emine sultan?"
"Evet hem de senin sevdiğin gibi etli."
Genç adam duyduğu cümleyle dudaklarını sevinçle yumuşak tene bastırmıştı.
"Annelerin sultanı be!"
Sıkı ve sulu bir öpücük bırakan gençle kıkırdadı orta yaşlı kadın.
"Deli uşak seni."
Annesinin tepkisi üzerine Barış'da kıkırdamıştı. Acelesi olduğunu hatırlaması üzerine annesinden ayrılarak mutfak kapısına doğru yöneldi.
"Anne ben kaçıyorum!"
Annesi ise kendini bırakan kollar üzerine oğluna şöyle bir göz atmıştı.
"Böyle hazırlanmış nereye gidiyorsun bakayım? Sende bi haller var bu sıralar."
Barış annesinin seslenmesi üzerine çoktan çıkmış olduğu mutfağa, cevap vermek adına geri dönmüştü. Mutfak kapısının çerçevesini tutarak içeriye doğru başını uzattı.
"Ne hali olacak be annem? Her zamanki yakışıklı oğlun işte."
"E ben doğurdum daa! Tabi yakışıklı olacaksın. Dua et o meymenetsiz babana benzemedin."
Barış annesinin cümlesiyle bir kahkaha patlatmıştı.
Orta yaşlı kadın ise oğlundan aldığı cevaptan tatmin olmasa da şakaya vurmaya karar vererek tezgahtaki işinin başına dönmeyi tercih etmişti. Çünkü -ne kadar öyle görünmese de- duygusal bir karakteri olan oğlunu iyi tanıyordu. Gönül işiydi onun bu halleri. Bugün yarın 'anne' diye dizinin dibine gelirdi zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mahalle abisi, 𝙗𝙖𝙧𝙨𝙚𝙢
FanfictionBarış Alper, mahallerinde göreve başlayan öğretmene aşık olur... Bu hikayedeki tüm kişi ve olaylar hayal ürünüdür.