Feeling so lonely, 'cause it's not enough
Missin' you only ever since we fell in love
-------
Çok yalnız hissediyorum çünkü bu değil yeterli
Özlüyorum seni aşık olduğumuzdan beri
~~~~~~~PJM
Siyah tişört, siyak kot pantolon, deri ceket, siyah botlar, cüzdan, kulaklık, telefon, anahtarlar, ev kontrolü... Her şeyi tam olarak yaptığımdan emin olduktan sonra evi terk edip arabama bindim ve çocuklarla her zaman buluştuğumuz mekana girdim. Etrafa göz gezdirince sadece klasik bir görüntü vardı gözler önünde: Merkezde dans eden bi ekip, kenarlarda birbirlerini seven ya da sadece para karşılığı yiyişen kişiler, baristanın etrafındaki topluluk ve kendi kafasına göre takılan diğerleri. Biraz daha göz atınca bizim ekipten cidden kimsenin gelmemiş olduğunu görünce ister istemez sinirlendim. Çıkmak isteyen onlardı ve onlardan önce yine ben mi gelmiştim?
Bizim ekip gelene kadar bir kaç kadeh bir şeyler içmekten zarar gelmez diye düşünüp barın oraya ilerledim. Oturmadan önce sipariş vermek adına konuşunca benimle aynı anda sol tarafımdan bir ses, baristaya seslenen birini, duydum. Soluma döndüğüm sırada tam oturacakken yeşil saçlara takıldı gözlerim. Bingo... Gelir gelmez kendime bir av seçmiştim bile. "Afedersiniz..." dedi gözlerimi ondan çekmediğimi fark ettiği anda ve devam etti "...önce siz sipariş verebilirsiniz." Yeşil kafalı çocukla aynı samimiyetle gülümseyip başımı reddeder gibi salladı. "Önce siz seslendiniz. Önce siz sipariş verin, lütfen" dedim ince sesimle. Elimden geldiğince yumuşak ve cana yakın davranmaya çalıştım ve aynı zamanda yüzünü ve bedenini dikkatli inceleme fırsatı buldum. Tişört renklerimiz dışında benzer şeyler giymiştik. Sert bi çene yapısı ve belirgin yüz hatlarıyla reddedilemez şekilde yakışıklı olduğunu fark ettim. Tam da kurbanım olabilecek biri niteliğinde diye geçirdim içimden.
Kısa bir "önce siz, lütfen" tartışmasından sonra siparişlerimizi verip bizimkileri beklemeye devam ettim. Bizimkileri beklerken biraz daha yakın olmaktan zarar gelmez diye düşünürken elimi uzattım ama aynı anda elimizi uzatıp konuşmuştuk:
"Min Yoongi"
"Park Jimin"Kısa bir gülüşmenin ardından eliyle "önden buyurun" işareti yaparak konuşmama fırsat verdi. Elimi uzatıp "Park Jimin, tanıştığımıza memnun oldum." dedim. Gülüşümü gözler önüne serdikten sonra elimle 'sıra sizde' işareti yaptım. Aynı şekilde elime uzanıp sıktı ve "Min Yoongi, tanıştığımıza memnun oldum." diye karşılık verdi. Dokunuşu titrememe sebep oldu. O kadar küçük bir dokunuş ve o kadar ufak çaplı bir titremeydi ki... hissetmesini istemedim. Kurbanım olacak kişiden etkilenemezdim. Üstüne üstlük sesi o kadar sert ama aynı zamanda o kadar yumuşaktı ki... Tıpkı yüzünün bebeksi ama aynı zamanda karizmatik olduğu gibiydi.
Kısa bir sohbetin ardından birinin bizim olduğumuz tarafa doğru seslendiğini duymamızla sohbetimiz bölündü. Elini Yoongi'nin omzuna koyan adamı dikkatlice süzdüm. Uzun boylu ve zoraki gülümsemesiyle gözler önüne serdiği gamzeleriyle birlikte güzel bir görüntü ortaya çıkarmıştı. Yoongi'ye ithafen "Yoongi" dedi ve devam etti: "...sohbetinizi böldüysem özür dilerim ama Hoseok'un yanına gitmemiz gerekiyor, hemen. Bizi bekliyor. Aradık telefonuna ama ulaşamadık. Sanırım müzik sesinden dolayı duymadın." Sözü biter bitmez telefonunu cebinden çıkarıp baktı telefonuna Yoongi. Bir kaç tuşa basıp telefonunun ekranını aşağı yukarı yaptıktan sonra "Duymamışım." dedi basitçe. Sonra bana döndü ve "Seninle bir daha görüşmek isterim Jimin, sohbetimiz beni iyi hissettirdi." dedi. O'na güzel ve aynı zamanda içten olduğunu düşündüğüm bir gülüş sunup konuştum: "Ben de seninle tekrar görüşmek isterim, Yoongi. En kısa zamanda tekrarlayalım. Numaranı almamda sakınca yoktur umarım" dedim telefonumu açıp tuş takımını gözler önüne sererken. Kemikli parmaklarıyla telefonuma uzanıp bir kaç saniye içerisinde numarasını kaydedip telefonu tekrar ellerime bıraktı. "Mesaj atarsan kaydederim" dedi ve baş selamı verip iyi dileklerini dileyerek yanımdan uzaklaştılar.
Gittikleri sırada arkalarından bakıyordum. O sırada Jin eliyle omzuma vurdu ve heyecanla konuştu hemen: "O koca afet-i derya bey kimdi? Tanıştırsana bizi? Çok aşırı yakışıklı değil miydi yoksa gözlerim bana oyun mu oynuyordu? Böyle arkadaşların vardı da niye bizimle tanıştırmadın daha önce" diye ardı ardına sıraladı cümlelerini teker teker. O sırada ben de arkasına dönerse diye ve bir daha göz göze gelebilme ihtimaliyle gözler önünden kaybolana kadar takip ettim bakışlarımla. Görüş açımı terk ettikleri zaman Jin'e dönüp konuştum: "Yeni tanıştık bahsettiğin 'afet-i derya bey' in yanındaki çocukla. Diğerini tanımıyorum ama iyi görünüyordu." Hızlı hızlı konuştu hemen ve "SADECE İYİ Mİ GÖRÜNÜYORDU SENCE? METEORDU MÜBAREK" dedi. Heyecanına güldüm. Demek Jin yeni kurbanımın arkadaşından etkilenmişti. Bir anda aklına dank etmiş gibi bana döndü. "Niye yeşil saçlı biriyle konuşuyordun sen yine? Yeşil kafalılar sonun olacak demedin mi ben sana? Tekrar psikologla görüşmek mi istiyorsun yani? Bay Jung ile bir görüşme ayarlayacağım sana tekrardan. Uzun bir süre gitmeyince kendinden geçtin yine sen. Yeşil kafalıları öldürmeyi bırakman gerekiyor Jimin" dedi söylene söylene ve telefonunu çıkarıp diğer ikiliyi aradı.
Taehyung ve Jungkook da geldikten sonra sabaha kadar kafa dağıtmak (?) için içmeye karar verdik lakin aklımda sadece Yoongi vardı ve o sırada Cemal Süreya'nın o güzel sözleri yankılandı beynimde: "Ertesi gün sana kavuşmayacağım için, uyumadığım geceler var benim." Kurbanım olacağını düşündüğüm birinden etkileneceğimi düşünmemiştim ve bunun başıma dert olacağından çok korkuyordum.
_______
Jimin? Noluyo koçum?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
You're The Only Good Thing In My Life | YoonMin
Fanfiction"Sanırım turuncu kafalıları öldürmeyi bırakmalıyım" "Sanırım yeşil kafalıları öldürmeyi bırakmalıyım"